Taksim’e de Devrime de HKP’nin açtığı yoldan gidilecektir!
Tacettin Çolak Yoldaş:
2018 1 Mayıs’ı da, Halkın Kurtuluş Partililerin; sizlerin, bizlerin, önderliğimizin, dosta da, düşmana da mücadelenin nasıl olması gerektiğini gösterdiği, kanıtladığı bir 1 Mayıs oldu.
30 Nisan’da burada konuştuk, burada bulunan arkadaşlar biliyor; artık bu manşetleri değiştireceğiz, dedik. Aslında değiştirdik. İstanbullu arkadaşları eleştiriyorum, onu yenilemeleri gerekiyor, panomuzu.
Gerçekten Tarih yazdık. Bakırköy çukuruna hapsolmaktan artık biçare hale düşmüş Sevrci Soytarılar ve Burjuva Sarı Sendikacılar bu sefer de en büyük doğa katliamının yapıldığı Maltepe dolgusundalardı. Yine gördük ki resimlerde, bir avuçtular. Ve onların sesi de ancak o kadar olabildi. İşte 20 bin, 30 bin, 40 bin ne derlerse desinler, ne kadar abartırlarsa abartsınlar, bizim sesimizin onda biri çıkmadı. Gördünüz. O nedenle ben uzatmayacağım.
Ben bütün arkadaşlarıma, geçmiş olsun, demiyorum. Çünkü biz suç işlemedik. Cezaevlerinde; Allah kurtarsın, geçmiş olsun, derler.
Hayır, geçmiş olsun demiyorum; herkesi tek tek kutluyorum, herkesin alnından öpüyorum.
Artık Tayyibistan Diktatörlüğü’nde hukuk mukuk hak getire, arkadaşlar. Sizleri hukukun kırkambarıyla da yormayalım. Mahkeme kararlarıyla, emsal kararlarla, şunlarla bunlarla yormayalım…
Mücadeleyi baştan itibaren kurgulayan, ören ve mücadele hattında da bizlerle hiçbir zaman bağlantıyı kesmeyen, yönlendiren, bu mücadeleyi bu noktaya getirmede emeği olan Önderimiz Sayın Genel Başkan’ımız Nurullah Hoca’mıza sözü bırakıyorum.
Nurullah Ankut Yoldaş:
Sevgi ve saygıdeğer yoldaşlarım,
Biz, haklı olduğumuz hiçbir davada geri adım atmayız. Yani hiç kimsenin bize haksızlık yapmasına izin vermeyiz.
Ama kimseye haksızlık yapmamak için de kılı kırk yararca hassas davranırız. Haklılığımıza emin olduğumuz anda da hiçbir güç bizi durduramaz.
O bakımdan en halkçı Halife Hz. Ali’ye hayranız biz. En koyu Alevi yoldaşımız, insanımız kadar Ali sevgisiyle büyüdük biz. Çocukluğumda, küçüklüğümde yeterli kitap da bulamadığım için Hz. Ali’nin cenklerini anlatan kitapları, defalarca, tekrar tekrar okurdum.
Ne der bu halkçı halife? “Haksızlık karşısında boyun eğerseniz hakkınızla birlikte şerefinizi de yitirirsiniz.”
İnsan nasıl hayranlık duymaz böyle bir anlayışa?..
Hz. Muhammed’e de hayranlığım şuradan gelir: Çağının dâhisi, devrimcisi ve diyalektik düşünür.
Oturuyorlar sahabeleriyle, diyor ki Hz. Muhammed: “Bir büyüktür yüz binden.”
Biz de bu menkıbeyi bilmeden önce demiştik ki; “Devrimcilikte bazen bir büyüktür yüzden!”
Ama Hz. Muhammed; bir büyüktür yüz binden, diyor.
Sahabeler soruyorlar; ya Allah’ın Resulü, nasıl bir, yüz binden büyük olur?
O an Mekke eşrafından birinin adını anıyor. Diyor ki, ne kadar büyük bir servete sahip olduğunu hepimiz bilmekteyiz. Malının küçük bir bölümünü oluşturan yüz bin dirhemi sadaka olarak verdi yoksullara. Gene bir sahabenin adını anıyor. Onun da diyor, iki dirhemi vardı yalnızca, bütün serveti olarak, bir dirhemini sadaka olarak yoksullara verdi.
Yüz bin dirhem veren, malının çok küçük bir bölümünü verdi. Ama bir dirhem veren, tüm servetinin yarısını verdi. İşte bu bakımdan; bir büyüktür yüz binden, diyor.
Arkadaşlar, ne kadar diyalektik düşünüyor değil mi?
Zaten öyle olmasaydı, kurduğu din, 1400 küsur yıldan bu yana sürüp gelmezdi. Hep söylediğimiz gibi, onun da gönlünde hep sosyalizm yatar. Ama çağının şartları içinde ancak o kadarına gücü yetebilmiş. Kur’an’a ancak o kadarını yerleştirebilmiş.
Sanıyorum Kahramanmaraş’ta bir imam olacaktı, adını unuttum şimdi. Diyor ki, o da bizim gibi kavramış yani İslam’ın ruhunu; Kur’an’ın söyledikleriyle yetinmemek gerekir. Asıl anlamak için, bir de söylemek istediklerine bakmak gerekir, ona kafa yormak gerekir.
Yani Hz. Muhammed, daha fazlasını söyleyemezdi. Söyleseydi kurmak istediği din başarılı olamazdı, kurulamazdı.
Zaten dikkat ederseniz, Hz. Muhammed ölür ölmez, Mekke’nin nüfusunu oluşturan yarıdan fazla insan İslamiyet’ten çıkıyor.
Ne korkunç bir şey değil mi, arkadaşlar?
Mekke, Hz. Muhammed’in şehri, ama onun ölümüyle birlikte büyük çoğunluk İslam’ı terk ediyor.
Niye?
Kırkta bir zekât vermemek için. Yani insanları; şartları ve çağının koşulları içende değerlendirdiğimiz zaman, Hz. Muhammed’in de kalbinin aynı bizim kalbimizin frekansıyla çarptığını görürüz. Yaşayışı da buna örnektir zaten.
Meclisteki 5 partinin de siyasi hedefleri aynıdır
Diyorlar ki Sevr’ciler; Maltepe dolgu çukurunda 25 bin kişi vardı.
25 bin kişi, değil mi Ali Başkan?
Ali Başkan’ın öğrendiği, oraya giden insanlardan öğrendiği…
Ali Rıza Küçükosmanoğlu Yoldaş: Resmi rakam 25 bin.
Nurullah Ankut Yoldaş: Resmi rakam 25 bin. Evet.
Hâlbuki 2013’te kaç kişiydik, arkadaşlar Taksim’de biz?
2012’de 500 bin kişiydik değil mi?
500 bin kişiydik… Yani ne kadar azalmış, küçülmüş kalabalıklar.
Bu sonucu kim yarattı, arkadaşlar? Ne sebep oldu bu sonuca?
İki kara delik. Türkiye’nin baş belası iki kara delik sebep oldu. İnsanların inançlarını, umutlarını, özgüvenlerini tümüyle çekip sömüren, onların ruhlarını yok eden iki karadelik. Onları Amerika’nın Ortadoğu’daki Emperyalist savaşının ve çıkarlarının yörüngesine sokan iki kara delik:
Biri; PKK, HDP, YPG.
Öbürü; Sorosçu Kemal’in yeni CHP’si, arkadaşlar.
Dikkat edin, bunların sözlerinde, bütün söylemlerinde, bildirgelerinde emperyalizm geçmez. Amerika aleyhine tek satır bulamazsınız; tek satır ya da tek cümle bulamazsınız.
İşte çıktı bu Cumhurbaşkanı adayıyım, diye, bazı Amerikanofil söylemleri var. Ne kadar yavan, basit. Ne kadar içtenliksiz…
Ne diyor Tayyip?
“CHP demek tezek demektir.”
Şu üsluba bakın. Şu seviyeye bakın, arkadaşlar…
Öbürleri de benzer üslupla ona saldırıyorlar. Kalite yok yani ortada…
Çünkü bunların siyasi hedefleri, odakları aynıdır. Bir farklılıkları yok. Hepsi Amerikan işbirlikçisi, hepsi BOP’çu, hepsi halk düşmanı. Ve Mecliste, dikkat edersek, hepsi sarmaş dolaş.
Tayyip’i Mecliste hayranlıkla alkışlayan Demirtaş’tı değil mi?
Resimleri internette var. Ağzı açık, büyük bir hayranlık içinde alkışlıyor, ayakta alkışlıyor Meclisteki yemin töreninin ardından.
Sorosçu Kemal’in; elleri Kanlı Pazar’da devrimci demokrat kanına bulaşmış İsmail Kahraman’la nasıl Mecliste ağızları kulaklarında, geyik çevirdiklerinin resmini de biliyorsunuz.
Yani bunların arasında bir farklılık, ayrılık gayrılık yok, arkadaşlar.
Ama kitleler bunların içyüzünü yavaş yavaş öğrendi. Artık öyle olunca, yasal olmasına rağmen, günler öncesinden çağrı yapmalarına rağmen, Maltepe dolgu çukuruna ancak 25 bin kişi gitti.
Orada da 1 Mayıs havası yok. Bir HDP, PKK mitingine dönüşüyor, o eylem. Belki görmemiştir içerideki arkadaşlar, gazeteyi de yasakladılar size. Protokol sandalyesine kocaman bir Demirtaş posteri yerleştiriyorlar.
Demirtaş kim?
Gültan Kışanak’ın dile getirişiyle ABD’ye Suriye’de bize rol verin, diyen adam, Amerika’da arkadaşlar. Yani uşaklık yapmamız için, size hizmette bulunmamız için bize rol verin, diyor. Bunu da açıkça söylüyor. internette bu da var.
Gezi İsyanı’mızda isyanı arkadan vuran insan, onların elebaşı. Bu eylem diyor, AKP’yi devirmeye yönelik bir yön aldı, buna izin veremezdik, diyor. Açık… İnternette videosu var, arkadaşlar.
Yani bunlar nereye götürürler Türkiye’yi?
İşte Maltepe dolgu çukuruna götürürler. Kitlelerin bütün temiz duygularını, iyi niyetlerini, isyan ruhlarını yok ederler. Koyun sürüsüne çeviriyorlar, arkadaşlar. Ondan sonra da Amerika’nın hizmetine, buyurun kullanın, diye sunarlar. Bunların hepsi hain. Hainlikte yarışır birbirleriyle…
İşte bu sebepten bizi seçimlerin dışına attırttı Kaçak Saraylı ve Avenesi.
Niye?
Biz, onların ihanet masasını tekmeleyip deviriyorduk. Bizi izleyen insanlar, onların hepsinin aynı çöplükte eşindiklerini görüyordu. Aynı zalimin hizmetinde olduklarını görüyordu. İşte bundan korktukları için bizi seçimler dışında tuttular. O yüzden bugünkü seçimlerde bir muhalefet yok. Amerika’nın dört beygiri birbiriyle yarışacak. Başka bir şey yok, arkadaşlar. Hangisi kazanırsa kazansın… Hani halk deyimiyle; ayvaz kasap hep bir hesap.
Bir Yoldaş: Başkan, şimdi 5 beygir oldu.
Nurullah Ankut Yoldaş: Evet. 5 beygir oldu, arkadaşlar.
Ortadoğu’daki çözüm planları ne bunların? Süren savaş hakkındaki görüşleri ne? Hiç biri buna geliyor mu?
Gelmiyor, arkadaşlar. Çünkü bir farklılıkları yok. Hepsi Amerika’nın hizmetinde olduğu için onu gücendirecek, incitecek tek bir laf söyleyemiyorlar. O yüzden ısrarla, hırsızın hırsızlık yaptığı yerden kaçtığı gibi, oradan kaçıyorlar.
Biz az sayıda yoldaşla eylem yaptık. Ama eylemimiz onlardan daha fazla etki yaptı. Dünya medyasına baktığımız zaman, Türkiye’de 1 Mayıs deyince, sadece bizden söz ediliyor, arkadaşlar. Bizim görüntülerimiz geliyor ekranlara. Onların bir teki gelmiyor. Maltepe dolgu çukuru gelmiyor, biz geliyoruz.
Bu işte uzman arkadaşlar paylaştılar dünyada bizden söz eden medya kuruluşlarının linklerini. Bakarsanız görürsünüz siz de. Onlardan söz eden yok.
Onlar böylece insanların ruhlarını, devrimci heyecanlarını, umutlarını yok edip, sömürüp attılar. Ama onların işi bu zaten. Görevleri bu. İhanet ve ABD Emperyalizmi başta olmak üzere, emperyalist sisteme hizmet, başka bir şey değil.
Tüm dünya medyası bizden söz ediyor. Türkiye’de 1 Mayıs deyince, bizim görüntülerimiz gündeme geliyor.
Demek ki biz gerçekten halkların umuduyuz. Bütün dünya halklarının umuduyuz. Gerçekten devrimci hattayız biz. Ve hiç kimse bizi inandığımız yoldan geri çeviremez, esnetemez, bu konuda kuşkuya ya da tartışmaya düşüremez. Doğru bildiğimiz yolda sonuna kadar gideriz.
Bizden intikam almak istediler. Aslında yasal olarak hiçbir arkadaşımızı tutuklama hakları yok. Avukat arkadaşlarımızın, AYM’nin verdiği kararlar ellerindeydi, değil mi arkadaşlar?
Ellerindeydi. Yargıtayın kararları ellerindeydi. Bu konuda bir yasaklama getirilemez.
Ama Tayyip keyfi olarak yasakladı orayı. Devrimcileri ezmek için yasakladı. Devrimcileri dize getirmek için yasakladı. Biz bunlara uymayız. Bizi hiç kimse, hak bildiğimiz yoldan geri döndüremedi. Nasıl işkencelerde hayatımızı ortaya koyarak, bedenimizin parça parça edilmesini göze alarak direnmişsek, doğru bildiğimiz yolda da yürümeye sonuna kadar devam ederiz, direniriz o konuda. Bunu da biliyorlar, arkadaşlar.
Parababaları medyası her zamanki hainliğini yaptı yine. Bakın gazetelere, bizden söz edilmez, birkaç satır dışında. Sadece Maltepe dolgu çukurundan söz edilir. Cumhuriyet başta olmak üzere, Sözcü’sü, bilmem nesi hepsi aynı yolun yolcusu. Çünkü hepsi ihanet içinde. Hepsi uluslararası emperyalizmin hizmetinde…
Ama tek oyunu bozan biziz Türkiye’de. Onların sistemine; zulüm sistemine, halklara düşmanlık sistemine karşı olan tek biziz. O yüzden bize düşmanlıkları sonsuz. Ama bütün bunlara rağmen devrimci ortamda 1 Mayıs deyince ilk akla biz geliyoruz. Bunu yok edemezler. Bunu silemezler. Hepsi teslim oldu ama biz direndik.
1 Mayıs Günü Parababalarının TV ekranlarında canlı yayınlar yapılıyordu tabiî. O anda yayın yapanlar genelde medya emekçileriydi. Bu sebeple de haber değeri taşıyan olayları ön plana aldılar, eğitimleri gereği. Bu yüzden de eylemlerimiz, mücadelemiz Dünya ve Türkiye Halklarına olanca açıklığıyla gösterilmiş oldu. Yani Dünya ve Türkiye kamuoyu eylemlerimizi izledi. Fakat o günün akşamından itibaren halkımızın deyimiyle ipin ucu puştun eline geçti. Yani devşirilmiş Amerikancı medya yöneticilerinin eline geçti. Onların da ilk işi, görevleri bizim üstümüzü çizmek, dolayısıyla da bizi yok saymak oldu. Bu da işin doğası gereğidir. Hani bir atasözümüz de der ya: “Puşt puştluğunu, kış kışlığını yapacak.”
Zaten bugüne kadar da hep öyle oldu. 1921’den bu yana bizi hiç kimse teslim alamadı. Hiçbir dönemde teslim alamadı. 12 Mart Faşizminin zindanlarında da, 12 Eylül Faşizminin zindanlarında da biz direnişimizi sürdürdük. Usta’mızın bize bıraktığı mirası alnımızın akıyla savunduk. Ve hep devam edeceğiz savunmaya. Ve sonunda mutlaka biz kazanacağız, arkadaşlar. Bundan hiç kuşkumuz yok.
Hiç kimse bizi doğru bildiğimiz yoldan döndüremez
1 Mayıs’ın dünyaca kabul görmüş bir alt başlığı bir tanımı var.
Nedir? İşçi Sınıfının dünya çapında nesidir?
Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü, değil mi arkadaşlar?
E, nerede onlarda mücadele? Mücadele var mı onlarda?
Yok.
Demek ki şu anda 1 Mayıs’ın hangi anlamı öne çıkar?
Mücadele anlamı öne çıkar, değil mi, arkadaşlar?
İşçi Sınıfı ve diğer halk kesimleri, bunca haklarından yoksun bırakıldığı bu zamanda, sefalet ücretine mahkûm edildiği bu zamanda, işsizliğin, yoksulluğun bir çığ gibi insanlarımızın üzerine devrildiği bu zamanda, elbette mücadele yönü öne çıkar 1 Mayıs’ın.
O bakımdan, biz bu zulüm düzenine karşı mücadele etmezsek, devrimciliğimiz lafta kalır, arkadaşlar. Mücadele yönünü öne çıkaracağız. Tabii Parababaları da kanunsuz bir şekilde saldıracaklar bize.
Önderimiz, Usta’mız Hikmet Kıvılcımlı’yı 22 buçuk yıl zindanda tuttular. Oysa bütün yaptığı halkları savunmaktı, arkadaşlar. Halkların çıkarını savunmaktı. Halkları savunduğu için cezalandırdılar Usta’mızı. Yaptığı hiçbir, insanlık vicdanı ve tarih karşısında suç unsuru oluşturacak eylemi yok Usta’mızın. Hepsi sonuna kadar meşru. Ama Usta’mızı hak bildiği, doğru bildiği yoldan döndürmeye çalıştılar. Onun önüne set oluşturmaya çalıştılar.
İşte biz buna tahammül edemeyiz ve biz bunu tanımayız. Hiç kimse bizi doğru bildiğimiz yoldan döndüremez. Sonuna kadar gideriz. Bedeli ne olursa olsun, kaç kişi kalırsak kalalım… Biz devrimciliği böyle öğrendik Ustalarımızdan, Önderlerimizden.
Ve mücadele gücümüz olduğu sürece böyle yapacağız. Miras olarak da yeni kuşaklara bu anlayışı bırakacağız. Eninde sonunda zafere ulaşacak olan da bu anlayıştır, başka hiçbir şey değil.
Bugün itiraf edememiş olsalar da yüzümüze karşı, bizim dışımızdaki sol, ilerici, demokrat, sosyalist, komünist olarak adlandıran tüm grupların bileşenleri bize büyük bir hayranlık duyuyor, arkadaşlar. Çünkü medya demek, sadece içeride yazılıp çizilenler değil ki. “Türkiye’de 1 Mayıs” yazın telefonlara, dünyada ve Türkiye’de tıkladığınız anda biz çıkarız. Başka kimse çıkmaz. Bakın uluslararası medya kuruluşlarına, Türkiye’de 1 Mayıs deyince bizim mücadelemiz çıkar.
Demek ki önderlerimize layık bir şekilde, Usta’mıza, Marks-Engels Ustalara, Lenin Usta’ya layık bir şekilde, Kıvılcımlı Usta’mıza layık bir şekilde tabiî ki, Türkiye’de 1 Mayıs’ı sadece biz kutladık. Başka hiç kimse bugünün hakkını veremedi. Bundan da gurur duyuyoruz, tabiî ki haklı olarak…
Bu da gösteriyor ki, Türkiye’nin devrim yolu, bizim izlediğimiz yoldur.
Bırakalım bize ne kadar saldırırlarsa saldırsınlar, ne kadar abluka uygularlarsa uygulasınlar, sonunda mutlaka bu ihanet ablukasını yaracağız ve devrim yolunda dev adımlarla ilerleyerek Demokratik Halk İktidarı’nı kuracağız. Bundan zerre kuşku duymuyoruz.
İşte 1 Mayıs da bizim bu hattımızın, bu mücadelemizin, bu teorimizin bir kanıtı oldu. Bir göstergesi oldu.
Düşünebiliyor musunuz; onlar ihanet içinde olduklarını belgelediler; biz de devrim yolunda, devrimin şanlı yolunda ilerlediğimizin belgesini ortaya koyduk.
6 sene önce bu ülkenin insanları 500 bin kişiyle 1 Mayıs’ı kutlar da bugün nasıl 25 bine düşer yahu? Hiç kimse onlardan bunu oturup sorgulamayacak mı?
Hadi onların tepesindekiler ihanetin batağında oldukları için bunu gizlerler. Ama onların tabanında iyi niyetli pek çok arkadaş var, bunu sorgulayacaklar elbette. İnsanlar nasıl böyle ümitsizliğe, çaresizliğe, güvensizliğe itildi? Bunu sorgulamaları gerekir.
Bu bir gerçeği daha ortaya çıkardı. Bizim Amerikancı Burjuva Kürt Hareketi PKK, HDP ve Sorosçu Kemal’in Yeni CHP’si karşısındaki aldığımız tutumun doğruluğunu ortaya koydu. Bu 1 Mayıs’ta onların aldığı ihanete eşdeğer bu tutum haklılığımızı, bir kez daha netçe ortaya çıkardı.
İşte ihanete varan bu anlayışlarından dolayı götürdüler bu insanları Maltepe dolgu çukuruna. Ve üstüne üstlük doğa katliamının yapıldığı bir çukur orası. Bu iki hareket götürdü oraya kitleleri.
Demek ki bunlar insanları devrime değil, bitişe götüren hareketler. Emperyalizmin kucağına götüren hareketler ve ihanet içinde olan hareketler bunlar. Bu da bir kez daha ortaya çıkmış oldu.
Parababaları ve onların savcıları artık Tacettin Yoldaş’ın da sözünü ettiği gibi, hukukla her türlü bağlarını kesmiş durumdadırlar. Avukat arkadaşlara, bu soruşturma savcısı şunu deme cüretinde bulunabiliyor, diyor ki: “Bütün avukatların siyasetle ilgileri ilişkileri yasaklanmalıdır.”
Tacettin Çolak Yoldaş: Hâkim diyor.
Nurullah Ankut yoldaş: Hâkim, diyor. Nasıl böyle bir şey düşünülebilir yahu.. Yani avukatlara bile siyaseti yasak kılmanın derdinde adam.
Ayhan Erkan yoldaş: Bize nasıl yasaksa onlara da yasaklansın, diyor.
Nurullah Ankut Yoldaş: E, sana yasak değil yahu. Sen siyasetin göbeğindesin. Bunu derken bile en domuzuna siyaset yapıyorsun sen.
Oysa, bundan 2400 sene önce yaşamış olan Aristoteles ne diyor, insanı nasıl tanımlıyor?
Zoon Politikon, Yani Politik Hayvandır İnsan, diyor.
Politikayı yani siyaseti insandan aldığınız zaman geriye hayvan kalır, arkadaşlar. Yani avukatları da hayvanlaştırmak istiyor, o dereceye düşürmek istiyor. O derekeye düşürmek istiyorlar.
Nedir politika?
Politika, insanın içinde yaşadığı toplum düzeni ve gelecekte çoluğunu çocuğunu ve insanlığı emanet edeceği toplum düzeni hakkında bilgiler edinmesi, muhakemeler yapması ve hükümlere varmasıdır. Yani bugün nasıl yönetileceğine dair, gelecekte insanlığın nasıl yönetilmesi gerektiğine dair düşüncelere sahip olmasıdır politika. Ve onları savunmasıdır politika. Onları teoride ve pratikte savunmasıdır. Hani ne der yine Usta: “Devrimci teorinin görevi, pratiğe ışık tutmak, yol göstericiliği etmektir.” Rehberlik etektir pratiğe, başka bir ifadeyle.
Ve bunun bilimini de oluşturup bize aktaranlar da Ustalarımız Marks-Engels, Lenin’dir.
Politika, sınıflar arasında savaş demektir, diyor Lenin Usta. Evet, Politika bu.
Yine ne diyor Lenin Usta?
Politika, ekonominin yoğunlaşmış ifadesidir, diyor. Yani tüm toplumun sınıf mücadelesini ve ekonomik altyapısını temsil eder politika. Onu insana yasakladığınız anda, politikayı hayatından çıkardığınız anda insan nasıl bir dünyada, nasıl bir toplumda yaşadığını bilemez hale gelir. Yani dünyayla, toplumla bağı koparılır insanın. Hayvan derekesine düşer.
Bir hayvan nerede yaşadığını bilir mi?
Bilmez, arkadaşlar.
Nasıl yaşaması gerektiğini bilir mi?
Bilmez.
Doğadaysa doğada yaşar. Eve alırsınız evcil hayvanı, bir odaya kapatsanız o odada yaşar. Evin tüm odalarını serbest bıraksanız, oralarda yaşar. Bilmez ki o. Nasıl yaşayacağına dair, nerede yaşaması gerektiğine dair bir fikre sahip değildir. Sadece insandır, politika yapabilen bu bakımdan. Yani kendisi, toplumu ve geleceği hakkında bilgiler edinen, o bilgileri işleyen ve belli kanaatlere, hükümlere vararak onları savunabilme yeteneğine sahip olan sadece insandır. O bakımdan insanlığımız politika yapabildiğimiz ölçüde vardır. Politikadan uzaklaştığımız anda insanlıktan çıkarız. Bir anlamda hayvan durumuna düşeriz.
İşte bunu, insanları bu hale getirmek istiyor.
Yahu böyle bir yargı olabilir mi?
Ama mevcut AKP’giller’in yargıyı içine düşürdüğü içler acısı durum bu işte. O bakımdan bize bu zulmü uyguladılar bu sene; herkes dolgu çukuruna gidiyor, siz niye gitmiyorsunuz? Siz niye oyunbozanlık ediyorsunuz?
Bizi hangi sebeple seçim dışına atmışsa Tayyip’in emrindeki Yargıtay ve yine Tayyip’in emrindeki Yüksek Seçim Kurulu, yine aynı sebepten dolayı eylemci arkadaşlarımıza bu zulmü uyguladılar.
Çünkü TRT seçim konuşmalarında da hepsi aynı makamdan konuşuyorlardı ve aynı şeyleri söylüyorlardı. Sadece biz halkın çıkarlarını savunuyorduk ve biz kurtuluşun nerede olduğunu gösteriyorduk. O bakımdan bizi seçim dışına attılar. Sen oyunbozanlık ediyorsun, dediler.
İşte bizim dışımızda kalan herkes o çukura gitti ama biz oyunbozanlık ettik.
Yahu 1 Mayıs mücadele günü diyor, değil mi?
Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü.
Adam yasal, meşru hakkımızı bizim elimizden alıyor. Onun karşısında mücadele etmezsek biz, insanlığımız nerede kalır bizim? Onurumuz nerede kalır?
İşte biz hem insani, hem devrimci onurumuzu savunduğumuz için; nasıl kanunsuz bir şekilde bizi seçim dışına atmışlarsa yine aynı kanunsuzlukla siz yoldaşlarımızı bir haftadan bu yana zindanda tutuyorlar, arkadaşlar. Ama biz bundan yılmayacağız, hiç kimse bizi yıldıramaz hiç kimse bizi yıldıramaz. Hak bildiğimiz yoldan hiç kimse bizi döndüremez. İnancımızı kararlığımızı hiç kimse sarsamaz.
Konuştuk gayriihtiyari şimdi darbeler, her insanda farklı farklı etki bırakır; zulümler, darbeler.
Neden?
Çünkü her insanın statik yapısı, statik karakteri aynı değildir. Hani aynı şiddette deprem vurur, binaların bir bölümü kum yığını gibi yığılır, bir kısmında devrilmeler, çatlamalar olur, bir kısmı da dimdik ayakta kalır. İşte insan da böyledir, statik yapı bakımından.
Bizim yoldaşlarımızda bir yılgınlık yaratmak için bu zulmü uyguladılar. Bundan sakınmamız gerekir. Bu tuzağa düşmememiz gerekir. O zaman onların amaçlarına ulaşmalarına bir ölçüde de olsa yardım etmiş oluruz. Asla bu tuzağa düşmememiz gerekir.
Haklıyız. Hem Anayasa mahkemelerinin, kendi mahkemelerinin kararları var, hem AİHM’in yani Uluslararası İnsan Mahkemeleri’nin kararları var. Taksim’de 1 Mayıs kutlamanın hak ve herkesin sahip olduğu meşru bir durum olduğunu ortaya koyan ve herkesin bunu yapabileceğini ortaya koyan kararları var.
Şimdi keyfi olarak bizim bu hakkımızı yasakladılar. Biz buna uymayız. Kaçak Saraylı’nın ağzından çıktı, yasakladı. Buna uymayız biz. Hiç kimse bizim bu hakkımızı elimizden alamaz.
Hâlbuki 15 Temmuz sonrasında Kaçak Saraylı bir ay taraftarlarıyla ne yaptı orada?
Piknik yaptı, eğlence yaptı, değil mi arkadaşlar?
Feto’yla 15 Temmuz kapışmasından sonra bir ay Taksim’deydiler hepsi. Senede bir günü bize nasıl yasaklarsın sen? Burada ahmak mı var, korkak mı var karşında? Yasaklayamazsın.
Başta da anlattığım menkıbeden hareket edersek, Hz. Muhammed ve sahabeler arasındaki menkıbeden… 25 bin kişi gitti dolgu alanına; bizim tutuklanan yoldaşlarımız ise 47 kişidir.
Kim daha fazla?
Biz daha fazlayız… Biz daha fazlayız…
(Alkışlar…)
O bakımdan Türkiye’de 1 Mayıs’ı tanımına ve onuruna yaraşır bir şekilde sadece biz kutladık, mücadele günü olarak sadece biz kutladık. Öbürleri Kaçak Saraylı’nın kanunsuz buyruğuna boyun eğdi. Orada 1 Mayıs kutlanmaz. Oraya gitmek utanç verici bir alçalmayı kabullenmektir.
Oraya götüren hareketlerin şefleri, maalesef taraftarlarına bu utanç verici alçalmayı yaşattılar. Hesap sormaları gerekir o taraftarların kendilerini oraya götüren sözde bostan korkuluğu şeflerinden. Eğer kendini sol olarak, demokrat olarak adlandıranların hepsi bizim tavrımızı koyabilselerdi, çoktan biz bu yasağı parçalar atardık, arkadaşlar.
Onların bazı zavallıları diyor ki, iyi de Taksim’e çıkamadınız.
İlla Taksim’e çıkmak şart değil ki… Sen oraya çıkmak için mücadele ettiğin sürece o şerefi taşıyorsun demektir.
Hani âşık menkıbelerinde sevdiğine kavuşan kaç âşık vardır?
Ferhat vardır. Başka kim vardır?..
Bir Yoldaş: Kerem.
Nurullah Ankut Yoldaş: Kerem yok, Kerem yanar kül olur, Aslı’nın babası keşiş, büyü yapar.
Ama onlar aşk değil mi?
Aşk arkadaşlar ve devrimci şairlerimizden Attila İlhan ne diyor?
Ayrılık sevdaya dahildir.
Yani biz Taksim’e ulaşamadık, ayrı kaldık ama o da sevdamızın içindedir, arkadaşlar.
Bugün fethedemediysek o alanı, yarın mutlaka fethedeceğiz. Şehitlerimizin hakkını alacağız. Onların yüzünü güldüreceğiz. Orası 1 Mayıs’ın tartışmasız ve değişmez anavatanıdır, Taksim. Her karış toprağını kanımızla suladık çünkü biz oranın. O gün de ordaydık ve ömrümüz olduğu sürece hep orada olacağız. Orada olmak için mücadeleye devam edeceğiz, sonunda mutlaka zafere ulaşacağız.
İşte Kaçak Saraylı sonuna yaklaşıyor siyasi ömrünün. Dünkü konuşmasını izleyenler, elleri titriyordu diyorlar, arkadaşlar, elleri titriyordu, diyorlar.
Bu neden?
Korkudan ve antidepresanların etkisinden. Bir korkunun, bir de kullandığı antidepresanların etkisi…
Aslında acıklı bir hayat. Bir gün İşledikleri bunca suçların hesaplarını vereceklerini biliyorlar. Oysa biz kafamızı yastığa koyduğumuz zaman insanlığımızın, önderlerimizin ve devrimci ideolojimizin hakkını verdik diyerek, huzur içinde yatıyoruz. Çünkü biz insanız ve asla insanlıktan vazgeçmeyiz. Ama bize karşı olanlar kendi iradeleriyle, maddi çıkarlar için; koltuk, makam, ün, poz için insanlıktan vazgeçmişlerdir.
Halkız, Haklıyız, Yeneceğiz!
Taksim’i biz özgürleştireceğiz… Bir gün mutlaka…
Tacettin Çolak yoldaş: Arkadaşlar çok teşekkür ediyoruz, Sayın Genel Başkan’ımıza.
Bu aynı zamanda teorik eğitim içeren de bir konuşmaydı.
Yalnız bağışlayın beni, ben Genel Başkan’ımız gibi şiir ezberleyemiyorum. Çok özür dilerim ama ben de devrimci ozanımız Hasan Hüseyin Korkmazgil’den kısa bir pasajı sizlere okumak istiyorum:
Elbet bir bildiği var bu çocukların
kolay değil öyle genç ölmek
yeşil bir yaprak gibi yüreği
koparıp ateşe atmak
pek öyle kolay değil
hem öyle bir ağaç ki şu yaşamak denilen şey
her bahar yeniden yeniden tomurcuklanır da
yalnız bir bahar çiçeklenir
a benim gülüm!
Biz de her bahar tomurcuklanıyoruz ama Taksim’i zapt ettiğimizde o baharda yeşilleneceğiz, değerli arkadaşlar.
Burada bir konunun altını çizmek zorundayız. Taksim’in üç yıl zapt edildiği süreçte, DİSK’te sadece sarılar yoktu, ama DİSK’te sarılarla birlikte devrimciler de vardı. Nakliyat-İş Sendikası’nın Genel Başkanı Sayın Ali Rıza Küçükosmanoğlu Yoldaşımız vardı. 2008 ve 2009 1 Mayıs’larındaki militan mücadeleleri hatırlayalım ve o mücadelelerin sonunda 2010, 2011, 2012 1 Mayıs’larında Taksim zapt edildi.
DİSK iyice sarılaştı ve Amerikancı Kürt Hareketinin etkisine girmesiyle birlikte, kazanılmış alanımızdan, vatanımızdan geri adım attılar.
Ama alçalmada o kadar gerçekten sınır tanımıyorlar ki, değerli arkadaşlar, önceki yıllarda her ne kadar Taksim’e, Beşiktaş’a gelemeseler de Mecidiyeköy tarafında bir iki çıkıntılıklar yapanlar bu yıl bu tabelanın altına, Nakliyat-İş’in kanatları arasına sığınmak zorunda kaldılar. O da onların utancı olsun, değerli arkadaşlar.
Şimdi burada yalnız doğru hatta devrimci sendikal hatta, siyaseten de doğru militan devrimci sosyalist hatta bulunmanın aynı zamanda bir çekim merkezi olduğunu da pratik olarak gördük. Ve Birleşik Metal-İş’i İşçi Sınıfı zemininde de Taksim mücadelesine çekmiş olduk.
Bu da aynı zamanda bizim hareketimizin çok önemli kazanımlarından bir tanesidir. Ve bunun veciz ifadesini ben gözaltında bulunduğumun 4’üncü gününde Güvenlik Şubeden gelen polisin ağzından duydum. Cinayet Şube’de, Ahlak Şube’de yatan arkadaşlarımız bilir. Aynen dediği şu adamın; “Yahu sizin Nakliyat-İş Taksim’e çıktı, ne güzel slogan da attılar, yumruklarını da kaldırdılar.”
Bunu söyledi polis, değerli arkadaşlar.
Özetçe aynı zamanda sosyal medyada da mutlaka denk gelmişinizdir, insanlar tartışıyor. Bir tanesi diyor ki, “Yahu arkadaş 1 Mayıs’ta Taksim mücadelesi bir tek HKP’nin elinde kaldı, kimse Taksim mücadelesi vermiyor.”
Gerçekten doğru söylüyor.
Sonuç olarak, değerli arkadaşlar, Taksim’i biz özgürleştireceğiz. Bu özgürleştirme mücadelesinde, evet bedeller ödeyeceğiz, devrimcilikte bedel ödemek var. Ama bedel, her ödediğimiz bedel; mücadelemizi, inancımızı, kararlığımızı bilemek durumundadır. Ve o zaman gerçekten devrimci hareketteki 1 büyüktür 100’denin hakkını verebiliriz.
Ben de bunları vurguladıktan sonra tekrardan Genel Başkanımıza teşekkür ediyorum.
Nurullah Ankut Yoldaş: Bilmukabele.
***
Sendikalar cephesinden de 1 Mayıs’ı sadece biz kutladık
Nurullah Ankut: Tacettin Yoldaş, bir meseleyi eksik bıraktım ben. Arkadaşlar İşçi Sınıfı cephesinden de Ali Başkan’ın ve Nakliyat-İş’li yoldaşların mücadelesiyle 1500 İşçi Saraçhane Parkı’nda kutladı 1 Mayıs’ı.
Maltepe’de toplam 1500 İşçi var mıydı?
Yoktu.
Bizim dışımızdaki tüm örgütler DİSK’in Sendikaları (artık DİSK de Sarı DİSK haline geldi), CHP’si, HDP’si, Sevrci’leri oraya, Maltepe dolgusuna, 1500 işçi getiremedi, arkadaşlar. Yasal olmasına rağmen getiremediler. Yani Tayyip’in şemsiyesi altında olduklarını bilmelerine rağmen getiremediler.
Ama biz Taksim’e gitme amacıyla 1500 İşçiyi buraya getirebildik. Yani İşçi Sınıfı cephesinden de 1 Mayıs’ı sadece biz kutladık. Bugün Saraçhane Parkı’nda kutladık, ama yarın mutlaka o İşçi Sınıfı on kat, yüz kat, bin kat artarak Taksim’de kutlayacak. Yani o yol da bizim izlediğimiz yoldur. Yani işin bu yönü de açık, meydanda.
Sevrcilerin de buraya geldiğini gördük. O gün de aynı şeyi söyledim yoldaşlara: Sevrciler de bir tek şeyi gözlüyorlar aslında… İdeolojilerinin ve izledikleri hattın tümüyle iflas etmiş olduğunu gördüler onlar da. Mertçe itiraf etmiş olmasalar da küçükburjuvalıklarından dolayı… Gördüler. Ama bir tek şeyi görmek istiyorlar; bizim kadro bazında güçlenmemizi. Malum, küçükburjuvalığın en önemli özelliği güce tapıcılıktır. Biz biraz daha kadro bazında güçlenirsek, ne kendini sol diye adlandıran grup kalacak Türkiye’de, ne de başka bir şey…
Sorosçu Kemal’in CHP’sinin de altını boşaltacağız. Onun da hiçbir inandırıcılığı kalmadı, arkadaşlar. Bir yürüyüş yaptı biliyorsunuz. Yüz binler katıldı değil mi yürüyüşe? Ve Maltepe’de kendi tespitlerine göre 1 milyon 600 bin kişi toplandı aynı meydanda. Ve bazıları 2 milyona kadar çıkarıyor bu kalabalığı.
Niye?
İnsanlar o yürüyüşü bir şey sandı.
Sadece biz dedik ki, bu Sorosçu Kemal’in koltuğunu kurtarma yürüyüşüdür. Çünkü insan bir mücadeleye girdiği zaman hem stratejik hedefini ortaya koyar, hem de o hedefe giderken varacağı taktik konaklardaki taktik hedeflerini, kazanımlarını ortaya koyar. Bunda hiçbir şey yok yahu; soyut adalet…
E, Tayyip’in partisinin adı da adalet. Adalete karşı olan dünyada bir tek insan bulabilir misiniz?
Bütün Parababaları, bütün vurguncular biz de adaletten yanayız, biz de adaleti savunuyoruz, derler.
Amaçsız bir yürüyüş mutlaka gizli bir amacı taşıyordur. İşte o gizli amaç da Sorosçu Kemal’in koltuğunu garantiye alma amacıydı, onun için yürüdü ama insanlar kavrayamadı bunu. Bir hareket, bir eylem olduğu için heyecana kapıldılar geldiler. Ama o insanların belki binde biri bile 1 Mayıs için Maltepe’ye gelmedi. Çünkü baktılar ki o fosmuş, hiçbir sonuç doğuramamış o.
O bakımdan bu iki kara deliğin insanlarımızı kandırmasına izin vermememiz lazım. O yüzden biz bunlara karşı açıktan, net mücadele veriyoruz. Eğer bunlar olmasa, inanın Türkiye halkları Tayyip’e bu kadar rıza göstermezler. Tayyip’in bunca zaman peşinden gitmezler, onu sırtlarında taşımazlar, izin vermezler buna. Ama bu iki kara delik bloke ediyor halkımızın tüm mücadele gücünü, inancını, kararlığını yok ediyor.
Bu iki sahte, Amerikancı hareketten kurtarmamız lazım. Yani Kaçak Saraylı Reis’in AKP’giller’i ne kadar zararlıysa, bunlar da o kadar zararlı Türk ve Kürt Halkı için, arkadaşlar. Onun da mücadelesini yürütüyoruz. İşte bir kez daha bu 1 Mayıs’ta ortaya çıkmış oldu.
İşte son kamuoyu yoklamaları da bunu bir kez daha ortaya çıkardı, değil mi arkadaşlar? CHP’nin alacağı oy miktarı Kontrgerilla’nın yıllarca hizmetkârlığını yapmış Meral Akşener’in bile gerisine düşüyor ya, kamuoyu araştırmalarında. Öyle değil mi arkadaşlar?..
Yani bunların Türkiye’yi götüreceği hiçbir yer yok. Hiçbir yer yok. İş bize düşüyor, arkadaşlar o bakımdan.
Sonunda mutlaka bizim izlediğimiz, önderimizin ve bize miras bıraktığı yoldan devrimci şehitlerimizin yolundan yürüyerek devrimci halk iktidarını kuracağız, arkadaşlar.