Yasa Dışı Sırtlan Sürüsü
Hüseyin Ali
Belgesellerde izliyoruz. Vahşi doğada sırtlan sürüsüne hiçbir vahşi hayvan karşı duramıyor. “En güçlü hayvan” olarak görülen aslan bile sırtlanlara yeniliyor. Bire bir kalsalar yenilmez ama sırtlanlar hem sürü olarak davranıyor, hem organize saldırıyor.
Aslanın “emek verip” avladığı avını, organize saldırıyla aslanı püskürterek ele geçiriyorlar.
Türkiye’yi 21 yıldan beri yöneten güç, tıpkı sırtlan sürüsü gibi, kendi emeği olmayan zenginliklere hukuk dışı, yasa dışı yollarla, devlet gücüyle, zor kullanarak el koyuyor.
Dört ayaklı bir sırtlan çetesi. Allah iki ayaklılardan korusun!
Evet, yasa dışı yollarla ve organize… Ne hukuk dinliyorlar ne yasa ne de Anayasa.
Hadi sırtlanlar doğası gereği başka hayvanların avlarını ele geçiriyorlar. Ya bu iki ayaklı sırtlan çetesi?
Bunlar organize ve hukuk dışı güçle halkımızın zenginliklerini iç ediyorlar.
Doğaları gereği değil. Bunlar da sözde “insan”(!)
Ama şunu da belirtelim: Tefeci-Bezirgân soygun bu topraklarda binlerce yıldan beri süregelmektedir ve Tefeci-Bezirgân Sınıfın en temel özelliği, en iyi yaptığı iş, üretmeden, haksız, hukuksuz, organize soygunla halkın zenginliklerine konmaktır.
Cumhuriyet tarihinde özellikle Menderes’lerin, Bayar’ların Demokrat Parti’sinin iktidara gelişinden beri böyledir.
Demokrat Parti iktidarı Finans-Kapital + Tefeci Bezirgân Sermaye ittifakına dayanıyordu. Bugün AKP Tefeci-Bezirgân Sermayenin has siyasi örgütüdür. Tefeci-Bezirgân Sermaye ümmetçidir, şeriatçıdır, Ortaçağcıdır. Din silahı ile kitabına uydurarak, organize yasa dışı soygun yapar.
Şimdi o Demokrat Parti’ye sahip çıkan Hüsamettin Cindoruk bile bu gerçeği görüyor. “Son 20 yılı nasıl değerlendirirsiniz?”, sorusunu şöyle cevaplıyor:
“Türkiye’nin duraklama dönemidir. Bunun ekonomik rakamları enflasyonda, işsizlikte, kalkınma hızında ortaya çıktı. Ama sosyal ve siyasal duraksamayı çözmek için iyi incelemek gerekir. Türkiye’nin bu 20 yılda medeni dünya ile mesafesi açıldı. Benim gördüğüm şey bu 20 yıl içinde Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu değerleri zayıflamıştır. Ama bitmemiştir çünkü yüzlerce yıllık bir gelenek vardır. Cumhuriyet 20 yılda iki taarruzla karşılaştı. İlki Ortadoğu’da eşbaşkan olma iddiası. İkinci haksız fiil ise siyasal İslam’ın iktidar olması. AK Parti çok iddialı biçimde bir şeriat devleti kurmak istedi…” (Cumhuriyet, 12.12.2022, https://www.cumhuriyet.com.tr/siyaset/husamettin-cindoruk-2023-secimleri-icin-uyardi-hedefleri-seriat-devleti-2011127)
Cindoruk doğru tespitte bulunuyor. Hem BOP’u, hem şeriat tehlikesini vurguluyor. BOP ve şeriat tehlikesi, emperyalizmin Yeşil Kuşak Projesi’nin, Sovyetler Birliği’nin Amerikancı dinci örgütlenmelerle kuşatmak projesinin bugünkü halidir.
Ortaçağcı AKP, bu hedefe varmak için her oyunu oynamaktadır. Elindeki en önemli güç “Başkanlık Sistemi” dedikleri ucubedir. Tüm devlet aygıtı Tayyip’in oyuncağı olmuştur. Kanun dışıdır!
Üstelik, Tayyip Diktatörlüğünde Anayasa bile uygulanmamaktadır. Cindoruk şöyle devam ediyor:
“Ben Meclis başkanı iken parti genel başkanları Süleyman Demirel, Mesut Yılmaz, Erdal İnönü, Necmettin Erbakan, Deniz Baykal, Bülent Ecevit, Ahmet Türk, Faruk Demirtola, Muhsin Yazıcıoğlu ve Aykut Edibali ile anayasa değişikliği yaptık. İktidar uygulamıyor. Onun anayasası yürürlükte değil. Şeri bir anayasa istiyor. Bizim yaptığımız yürürlükteki anayasa da bu nedenle boşlukta kalıyor.”
Cindoruk, bir hukukçu olarak, “Başkanlık Sistemi” ucubesine de değiniyor:
“Cumhurbaşkanlığı sistemi varsa, hükümet olmaz. Yanılgı bu. Tabir hukuki olarak yanlış. Türkiye Cumhuriyeti’nin idari şekli katı bir başkanlık sistemidir ve hükümet yoktur. Saray’da toplanan hükümet mi olur… Türkiye Cumhuriyeti bugün hükümetsiz idare ediliyor. Korsan taksi nasıl varsa korsan Bakanlar Kurulu da oldu. Kendileri korsan Bakanlar Kurulu’dur. Türkiye Cumhuriyeti bugün başıboşluk içinde. Organları nakledilmiş yerine de yeni organ konmamış bir devlet. Sayın Cumhurbaşkanı kararnameyle idare ediyor. Biden’da böyle bir yetki yok. Biz 70 yılda askeri idareler gördük onlar bile bunu yapmadı.”
Sırtlan sürüsünün başı Kaçak Saray’da… Böylesine büyük yetkilerle donanmış durumda. Bu bakımdan tehlike büyük.
Böyle her şeyin tek bir kişinin iki dudağının arasında olması emperyalizm için de çok cazip. Tepe tepe kullanırlar. Kullandılar, kullanıyorlar… “BOP Eşbaşkanlığı” bunun ürünüdür. Şeriat için dinci örgütlenme, demografik yapının değişmesi, soygun, ülkenin içinin boşaltılması, yasalara aykırı sırtlan soygunu bunun ürünüdür.
Suçları çok büyük! Bunu kendileri de görüyorlar. Düştükleri anda yetkileri gidecek, iplikleri pazara çıkacak. Kanun dışı uygulamaları ortaya dökülecek.
Örneğin, diplomanın olmadığı, sahtekârlıkla işin götürüldüğü kanıtlarıyla ortaya çıkacak. (Bugün kanıtları var ama Tayyip Diktatörlüğünü karşısına almamak için kimse dikkate almıyor).
Şimdi çok daha önemli ve ileride de devam edecek dinci örgütlenmeye yönelik kanunsuzluklara bakalım.
Anayasa’nın Beşinci Bölümü’nde 174. madde, “İnkılap Kanunlarının Korunması”na yöneliktir. Bu madde şöyledir:
“Madde 174 – Anayasanın hiçbir hükmü, Türk toplumunu çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkarma ve Türkiye Cumhuriyetinin laiklik niteliğini koruma amacını güden, aşağıda gösterilen inkılap kanunlarının, Anayasanın halkoyu ile kabul edildiği tarihte yürürlükte bulunan hükümlerinin, Anayasaya aykırı olduğu şeklinde anlaşılamaz ve yorumlanamaz:
“1. 3 Mart 1340 tarihli ve 430 sayılı Tevhidi Tedrisat Kanunu;
“2. 25 Teşrinisani 1341 tarihli ve 671 sayılı Şapka İktisası Hakkında Kanun;
“3. 30 Teşrinisani 1341 tarihli ve 677 sayılı Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Seddine ve Türbedarlıklar ile Bir Takım Unvanların Men ve İlgasına Dair Kanun;
“4. 17 Şubat 1926 tarihli ve 743 sayılı Türk Kanunu Medenisiyle kabul edilen, evlenme akdinin evlendirme memuru önünde yapılacağına dair medeni nikâh esası ile aynı kanunun 110’uncu maddesi hükmü;
“5. 20 Mayıs 1928 tarihli ve 1288 sayılı Beynelmilel Erkamın Kabulü Hakkında Kanun;
“6. 1 Teşrinisani 1928 tarihli ve 1353 sayılı Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki hakkında Kanun;
“7. 26 Teşrinisani 1934 tarihli ve 2590 sayılı Efendi, Bey, Paşa gibi Lakap ve Unvanların Kaldırıldığına dair Kanun;
“8. 3 Kânunuevvel 1934 tarihli ve 2596 sayılı Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceğine Dair Kanun.”
Günümüzde bu kanunların hiçbiri uygulanmıyor. Yani Anayasa delik deşik edilmiş. Bunlardan en önemlileri Tevhidi Tedrisat Kanunu ile Tekke ve Zaviyelerin Kapatılması Kanunudur. Sırasıyla gidelim:
Tevhidi Tedrisat Kanunu, Eğitim Birliği Kanunudur. Kanuna uyuluyor mu?
Ne gezer! Kanun, eğitimi sadece Milli Eğitim Bakanlığına verir, cemaat ve vakıf okullarını (medreseler, Kur’an kursları) kapatır ve gelirlerini de Milli Eğitim Bakanlığına devreder.
Kısaca tekke ve zaviyelerin kapatılması kanunu ise bütün tarikatlarla birlikte şeyhlik, dervişlik, müritlik, dedelik, seyitlik, çelebilik, babalık, emirlik, halifelik, falcılık, büyücülük, üfürükçülük, gaipten haber vermek ve murada kavuşturmak amacıyla muskacılık gibi, eylem, unvan ve sıfatların kullanılmasını, bunlara ait hizmetlerin yapılmasını ve bu unvanlarla ilgili elbise giyilmesini yasaklamıştır. (Not: 1925’de kanun önerisini veren ise Demokrat Parti kurucularından Refik Koraltan’dır. Yaklaşık 20 yılda nereden nereye!)
Şimdi bakıyoruz, yasak olmasına rağmen binlerce aktif Kur’an kursu ve medrese mevcut. Menderes Hükümetinden beri cemaat ve vakıflar yasa dışı faaliyette. Ne var ki, buna dur diyen yok! Kısa süreli olarak sadece 27 Mayıs Politik Devrimi sonrasında bir baskı yediler ama sonrasında çok daha güçlü olarak tüm varlıklarıyla yasalmış gibi faaliyetlerini sürdürüyorlar.
Ülke 21 yıldan beri dinci AKP yönetiminde. Hadi bunu biliyoruz, AKP’nin cemaatlere, tarikatlara arka çıkması, sınıfsal özellikleri bakımından normaldir, diyelim. Ama Meclisteki Amerikancı Muhalefet de farklı değil. Örneğin, dinci örgütlenmeye en fazla karşı çıkması gereken CHP’nin tavrı belli: Son türban yasası teklifi de bunun göstergesi. Ama sadece bu değil. Bu dinci örgütlenmeleri doğal, hatta haklı görüyor CHP bile.
Cumhuriyet Gazetesi’nde Zülal Kalkandelen, bir CHP’li hukukçu milletvekilinin sözlerini, kendi hukuki değerlendirmesiyle birlikte aktardı:
“Geçen pazar günü bu köşede Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu’nun Halk TV’de konuk olduğu programda, tarikatları ve cemaatleri masum gösterme çabasını yazmıştım.
“Bu öylesine yaygın ki bugün farklı birinin çabasından söz edeceğim. Yine aynı kanalda bu kez konuk, CHP İstanbul Milletvekili Avukat Turan Aydoğan’dı. Tarikatlar konusunda aynen şu sözleri söyledi:
“‘Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına göre yasaklanmış tekke ve zaviyelerle ilgili kapatma kanunu var. Orada hiçbir beis yok. Ama bu ülkede mesela kese kâğıdından matbuat yapılmaması hakkında da 1932 tarihli bir kanun vardır. Eğer kanunlar kadükleşmişse, sosyolojik yapı başka yerlere gelmişse oraları da çok kaşımamak lazım. Yani insanlara şunu söyleyebilmek lazım. Siz inançlarınızdan kaynaklı birbirinizi motive edebilecek olduğunuz alanlarda bir araya gelebilirsiniz; inançlarınızı herhangi bir Avrupa ülkesindeki gibi özgürce yaşayabileceğiniz ve birbirinizle iletişim halinde olacağınız alanları kullanabilirsiniz ama siz rejime kastedemezsiniz.’
“Bu skandaldır!
“Aydoğan, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu lideri Mustafa Kemal Atatürk’ün imzasını taşıyan 677 sayılı Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Seddine Dair Kanun’u geçersiz ilan etmekle kalmayıp yürürlükteki anayasanın Devrim Yasalarına ilişkin 174. maddesinin ihlalini savunmuştur.
“Bir hukukçunun yürürlükteki bir kanun için “kadük” demesi, hukuk devletinden ne kadar uzak olduğunun kanıtıdır.
“Fransızca “caduc” kelimesinden gelen “kadük”, hukuki geçerliliğini yitirmiş olan (belge, tüzel kişilik vb.) anlamındadır. Hukukta “kadük” olma durumu, bir yasama dönemi içinde önerilen bir yasa tasarısının o yasama dönemi içinde yasalaşamaması durumunda önemini yitirmesi, geçerliliğinin kalmamasıdır.
“Bir hukuk devletinde, Aydoğan’ın ya da Erdoğan’ın, hiç kimsenin, mevcut bir yasayı yok sayma yetkisi ya da hakkı yoktur!” (Cumhuriyet Gazetesi, 17 Ağustos 2022, https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/zulal-kalkandelen/kese-kagidindan-matbuatla-laikligi-bir-tutan-chpli-1970584)
Zülal Kalkandelen’in değerlendirmesine tümüyle katılıyoruz.
Tıpkı Amerikan Emperyalizminin dünyada uyguladığı “sivil ağlar” gibi bir örgütlenme var. Vakıf veya dernek adı altında örgütleniyor bu dinciler. Feto örgütlenmesi gibi, devlette de örgütleniyorlar. Mali açıdan da çok güçlüler. Holding gibi çalışıyorlar. Kendilerini “sivil toplum örgütü” olarak tanıtıyorlar ve siyasetçiler de öyle görüyorlar. Yukarıda da gördüğümüz gibi, CHP milletvekili bile bu dinci örgütlenmeleri “inanç özgürlüğü”ne bağlıyor.
Oysa bunlar sanıldığı gibi inanç özgürlüğüne dayanan örgütlenmeler değildir. Doğaları gereği rejime de kastederler. Çünkü şeriatçıdırlar. Diğer kitle örgütlerinde olduğu gibi demokratik kurallar işlemez, tüzükleri-programları yoktur, seçimleri yoktur.
Daha da önemlisi, burası Türkiye… Avrupa’dan farklı toplumsal şartlar mevcut. Avrupa, İngiltere’de 17. Yüzyıl’da başlayan burjuva devrimini 18. Yüzyıl’da Kara Avrupa’sında sürdürmüş ve tamamlamıştır. Din artık kiliseye hapsedilmiştir. Kiliseninse ekonomik ve politik gücü kırılmıştır. Çünkü kapitalizmöncesi sınıflar ve üretim ilişkileri tasfiye edilmiştir. Oysa Türkiye’de kapitalizmöncesi sınıflar ve üretim ilişkileri, yukarıda da belirttiğimiz gibi, dipdiri varlığını sürdürmektedir. İktidardadır ve gittikçe gücünü artırmaktadır.
Meclisteki tüm siyasi partiler bu güce, bu kanun dışılığa boyun eğmektedirler. Hatta gönüllü olarak teşvik etmektedirler. Soros Çocuğu Kılıçdaroğlu yıllar önce; “Şeriat tehlikesi yoktur”, diye bir çıkış yapmıştı. Oysa durum vahimdir!
Durum vahimdir, çünkü dinci örgütlenmelerin boyutu tam anlamıyla bilinmemektedir. Bilinen kadarı bile durumun vahametini kanıtlamak için yeterlidir. Binlerce İmam Hatip okulu, Kur’an kursu, öğrenci yurdu, medrese faaliyette bugün. Ve çoğu da yasa dışı.
Özellikle de medrese örgütlenmesine dikkat çekmek isteriz. Bugün Afganistan’a çöreklenmiş olan yobaz Taliban rejimi, CIA tarafından 1980’li ve 1990’lı yıllarda Pakistan’da CIA tarafından örgütlenen medreselerde yetiştirilmiş ve örgütlenmiştir. (Amerikan Emperyalizminin insanlık dışı suçlarından biri daha!)
Birgün Gazetesi 31 Aralık 2022 tarihli sayısında tablonun bilinen kadarını ortaya koydu.
“Tarikatlara açılan en büyük alan eğitimde oldu. Başta İstanbul olmak üzere tarikatlar açtıkları medreselerle çocukları etkiliyor. Özellikle İsmailağa Cemaati’ne yakın birçok Vakıf Kuran kursu adı altında açılan medreselerde yüzlerce çocuğu etkisi altına almış durumda. Bu vakıflar eğitim faaliyeti adı altında topladıkları bağışlarla da gelirlerini katlıyor. Hizmet Gönüllüleri Vakfı’nın medreselerinde şu bilgiler veriliyor: ‘Aileler 12 yaş ve üzeri çocuklarını kayıt yaptırabilirler. Okula gidemiyor. Resmi günlerde izin verilmiyor, dini günlerde izin veriliyor. Eğitim 1 yıl hazırlık 2 yıl hafızlık ve 5 yıl Arapça olmak üzere toplam 8 yıl sürüyor.’ Ayrıca aynı kısımda medreselerin resmi olarak var olduğu iddia ediliyor. Yine İstanbul’un birçok noktasında medreseleri bulunan Erenler Vakfı’nın sitesinde ise şunlar deniliyor: ‘Beş yıllık medrese müfredatını medreselerimizde bitiren ya da farklı kurumlarda bu seviyeye kadar okumuş talebe kardeşlerimizin özel ilmi disiplinlerde daha yetkin bir hale gelmesi için yaptığımız çalışmalardır. Batılı eğitim sisteminin en iyi taklitçisi ve takipçisi olmakla yarışıp övünürken taliplerine verdikleri unvanlarla (doktorluk, doçentlik vb.) onları bir seraba meftun etmektedirler’.” (Birgün Gazetesi, 31 Aralık 2022, https://www.birgun.net/haber/ulkeyi-saran-karanlik-415763)
Aynı yazıda verilen rakamlar ise şöyle: İmam Hatip Lisesi sayısı 1693, imam hatip okullarındaki öğrenci sayısı 1 milyon 200 bin, toplam Kur’an Kursu sayısı 19 bin 500, 4-6 yaş arasındaki Kur’an Kursu öğrenci sayısı 168 bin 400, tarikat yurdu sayısı 3 bin 331, tarikat yurtlarının öğrenci kapasitesi 800 bin (Tablo 1).
(Tablo 1. Türkiye’de dinci örgütlenmeler.)
Türkiye’nin tarikat ve cemaat haritası ise bizzat İslamcı bir site tarafından şöyle verilmektedir: Resim 2
Resim 2. Türkiyenin tarikat-cemaat haritası (Kaynak: https://islam-tr.org/konu/turkiyedeki-
tarikatlar-ve-kollari.56030/#lg=attachment27225&slide=0).
Bu sayılar bugün bilinenler. Oysa buzdağının (aysbergin) altı kuşkusuz çok daha büyük.
Ve her türlü pislik bunlarda. Sadece soygun değil… İşte görüyoruz: Erkek çocuk, kız çocuğu demeden ırza geçmeler, tecavüzler (taciz değil, taciz denerek hafifletiliyor), çocuk gelinler, kendi deyişleriyle “badeleme” veya “badelenme”ler, üfürükçülük, vb…
Bizzat Tayyip Diktatörlüğünün de desteğiyle gittikçe saldırganlaşıyorlar. Yasaları, özellikle İnkılâp Kanunlarını açıktan ve inadına çiğniyorlar.
Örneğin, 6 yaşındaki kızın ırzına geçen dinci yobazın ve kızını 6 yaşındayken bu yobaza peşkeş çeken sözde babanın davasının görüleceği gün cübbeli sarıklı yobazlar kanunu çiğneyerek adliye önünde gösteri yaptılar (Resim 3).
Oysa, İnkılâp Kanunlarından 1934 tarihli ve 2596 sayılı Bazı Kisvelerin (özel giysilerin) Giyilemeyeceğine Dair Kanun, din adamları dışındaki kişilerin cübbe, sarık ve takke ile dolaşmalarını yasaklar; bu özel giysiler ancak ibadet yerlerinde (camilerde) giyilebilir.
Sonuç olarak, durum gerçekten vahimdir. Türkiye başta emperyalizm ve yerli işbirlikçilerinin eliyle, Cindoruk’un da belirttiği gibi şeriat devletine doğru sürüklenmektedir.
Muhalefetin durumunu gördük. Muhalefetten medet ummak, ölü gözünden yaş beklemektir. Halkın Kurtuluş Partisi dışında Meclis dışı solun da durumu vahimdir. CHP’den farkları hemen hemen yoktur. Dinci örgütlenme onlara göre de inanç özgürlüğüdür.
Bu gidişe dur diyecek olan sadece Gerçek Devrimcilerdir. Sadece onların doğru pusulası vardır, yiğitlik ve cesaret onlardadır.
Yazımızı, Gerçek Devrimcilere ithafen halk kahramanı Köroğlu’nun bir koçaklaması ile bitirelim:
Muhannetlik etmek değil kârımız
Şehriyar sözüne uyanlardanız
Meydana girende yoktur korkumuz
Kazaya ırıza diyenlerdeniz
Ödleklerle hoş değildir aramız
Teke tek düşmana varmak töremiz
Muhannete sardırmayız yaramız
Yarayı kendimiz saranlardanız
Bineyidim kır atımın üstüne
Alayıdım hançerimi destime
Gafili varmayız düşman üstüne
Vakta hazır olun diyenlerdeniz
Köroğlu’m çıkalım dağlar salına
At sürelim mal yemezin malına
Başım koydum arkadaşın yoluna
Başı dost yoluna koyanlardanız
Köroğlu