Site rengi

Tasarım

Yerel tohumlar

04.12.2018
992
A+
A-

Tarım ve Ormancılık Bakanlığı tarafından 19.10.2018 tarihinde Resmi Gazetede, “Yerel Çeşitlerin Kayıt Altına Alınması, Üretilmesi ve Pazarlamasına Dair Yönetmelik” yayımlandı.

Yönetmelik; ülkemizdeki tarla bitkileri, bağ-bahçe bitkileri ve diğer bitki türlerine ait yerel çeşitlerinin genetik olarak erozyonunu engellemek amacıyla bunların tohumluklarının çoğaltılması, pazarlanması ile ilgili kurallar getiriyor. Ticareti yapılacak yerel çeşitlerin kayıt altına alınmasını şart koşuyor. Yerel çeşit tohumluklarının çoğaltımı ve ticaretinin ancak “Yerel Çeşit Kayıt Listesi”ne kaydedilmesiyle mümkün olacağını belirtiyor. Yönetmelikte, “Yerel Çeşit Kayıt Listesi” de, kayıt altına alınan ve ticareti yapılan yerel çeşitlerin yayımlandığı liste olarak tanımlanmış.

Yönetmelik yayımı tarihinde yürürlüğe girdi.

Hibritli tohumlar haraca bağlamazdan evvel köylümüz bin yıllardır kendi tohumunu da kendisi üretiyordu. Yetiştirdiği bitkilerin tohumlarını bir sonraki yıl için saklıyordu-ayırıyordu. Birbiriyle takas ederek tohum çeşitlerinin adaptasyon yeteneğini geliştiriyordu. Ancak bu yönetmelikle yerel çeşitlerin tohumluklarının üretilmesi ve pazarlanması ticarileştiriliyor. Köylünün ektiği tüm tohumların sertifikalandırılması zorunlu kılınıyor.

Bu yüzden yerel tohum çeşitleri tohumculuk alanında tekelleşmiş firmaların boyunduruğu altına girecek. Köylünün kendi tohumunu ekme ve birbiriyle değişim yapma imkânı gittikçe azalıp yok edilecek. Yönetmelikte Yerel Çeşit Kayıt Listesi’ne alınacak tohumların listeye alınabilmesi için belirlenen şartları sağlaması gerektiği belirtiliyor. Dolayısıyla belirlenen şartlara uymayan ama bin yıllardır yaşayan bir tohumun üretilmesi ve sürdürülmesi engellenmiş olacak.

Zaten sertifikasyon için başvuru yapabilecekler arasında köylü bulunmuyor. Meslek kuruluşları, sivil toplum örgütleri, kamu araştırma kuruluşları, yerel idareler ve üniversiteler, yerel çeşitlerin kayıt altına alınması amacıyla başvurabilir, diyor Yönetmelik. Yani işin asıl öznesi olan binlerce yıldır tohumu saklayan, ekip biçen köylü dışındaki kurumlara sertifikasyon için başvuru hakkı verilmiş.

Velev ki, köylünün de başvuru hakkı olsaydı, köylümüzün mevcut durumunu, içinde bulunduğu şartları düşündüğümüzde, böyle bir sertifikasyon başvurusu için gereken maddi olanakları bulması da, bürokrasiyle uğraşması da zor.

Asıl sorun başvuru hakkının olup olmamasından ziyade yerel tohumların çeşitliliğinin azaltılacak olması. Şartlara uyup da listeye alınan ve üretimine izin verilen yerel tohumların para verip satın alınır hale gelecek olması. Uluslararası tohumculuk şirketlerinin tekeline girecek olması. Her yıl kendi mahsulünden yeniden üretilemeyerek hibrit tohumlarda olduğu gibi, yeni tohum alınacak ve köylümüzün tohumculuk tekellerine bağımlı hale getirilecek olması.

2006 yılında o zamanki adıyla Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı “Tohumculuk Yasası”nı çıkardı. Bu yasayla, sertifikasız tohumların satışı yasaklandı. Ancak köylünün-çiftçinin-üreticinin kendi arasında tohum takas etmesine bir engel getirilmedi. Hatta, sertifikasız tohum kullanımını engellemek için Bakanlık, sertifikalı tohum kullanmayan çiftçilere tarımsal destek verilmeyeceğini açıkladı. Yeni Yönetmelikle artık yerel tohumlar da sertifikalandırılıyor ve köylülere arasında tohumların değişimi de engellenmiş oluyor.

Kayıt için başvurulan yerel çeşitleri “Yerel Çeşit Kayıt Komitesi” değerlendirecek. Komitenin bileşenlerinden biri de “Türkiye Tohumcular Birliği”dir.

Tohumcular Birliği Başkanı Kamil Yılmaz, Türkiye’de 1980’lerde 3 olan tohumculuk şirket sayısının 2017 yılı sonunda 832’ye yükseldiğini açıklıyor. Bu şirketlerin 22 tanesinin yerli-yabancı ortaklık yapısına sahip olduğunu, 32 adet şirketin yabancı sermayeli olduğunu belirtiyor. İlk bakışta iyi bir tablo gibi görünse de, tohum şirketlerinin yüzde 2,6’sını oluşturan yabancı sermayeli şirketlerin ülkemizdeki tohum piyasasının yüzde 30’una hâkim olduklarını görüyoruz. Buna bir de yerli-yabancı ortaklı şirketleri katarsak bu oran yüzde 50’lere çıkıyor. Demek oluyor ki, yeni Yönetmelik de tohumculuk piyasasının yüzde 50’sini elinde tutan yüzde 2,6’lık bir azınlığa yarayacak.

Buğday, pirinç, mısır, arpa, çavdar başta olmak üzere pek çok tohumlu bitkinin insan hayatının devamlılığındaki rolleri tartışılmaz. Uygarlık tarihi bu bitkiler üzerinden de okunabilir. Tarım en temelde, tohumlu bitkilerin çoğaltılmasının ve tohumların saklanmasının tarihidir. Elde edilen mahsulün bir kısmının bir sonraki yıl tohum olarak kullanılmak üzere saklanması ve eldeki tohumların başka çiftçilerin tohumlarıyla takas edilmesi, çiftçilikte hemen her zaman egemen tutum olmuştur. Farklı tohum çeşitlerinin farklı koşullara adaptasyonunda insan önemli bir rol oynamıştır. Tohum değiş tokuşu ya da takası bitkilerin farklı koşullara adaptasyonlarını sağlamada kullanılan önemli bir yöntemdir.

Köylümüzün-çiftçinin İnsanlık Tarihinden gelen hakkı, kendi yerel tohumuna sahip olmak, ekmek-dikmek, ürün yetiştirmek ve yeniden üretebilmek elinden alınacak. Yerel tohumlarımız dahi bir avuç Parababasının tahakkümü altına girecek. Köylümüz, köylü kooperatifleri bu şirketlere mahkûm edilecek. Ülkemizin kendine özgü ürün çeşitliliği yabancı Parababalarına teslim edilecek. Bitki çeşitliliği, yukarıda da belirttiğimiz gibi azaltılacak. Yani ülkemizin gıda üretim ve kontrolü, neyi üretip neyi üretemeyeceğimiz ya da neyi yiyip neyi yiyemeyeceğimiz yabancı Parababalarının kontrolünde olacak.

Konuyla ilgili TMMOB’a bağlı Gıda, Kimya ve Ziraat Mühendisleri Odalarının yaptığı açıklamaya göre, Anayasamızın 168’inci maddesine göre tabiî servetler ve kaynaklar devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Yönetmelikte tanımlanan “yerel çeşit” kavramı Anayasamızda 168’inci maddede tanımlandığı biçimiyle tabiî servet niteliğindedir. Tabiî servetlerin özel mülkiyete konu edilmesi mümkün değildir. Sadece kanunla nasıl kullanılacağı düzenlenebilir. Bu yönetmelik, yerel çeşitleri ticaret yoluyla özel mülkiyete konu etmiştir. Bu anlamıyla Anayasanın 168’inci maddesine açıkça aykırıdır.

AKP’nin iktidara geldiği günden bugüne Gıda, Tarım ve Hayvancılık politikalarında dışa bağımlılığı had safhaya getirdiğini gördük. Buğdaydan samana, ete, baklagillere kadar birçok tarım ürününde dışa bağımlı hale getirildik. Yerel tohumların sertifikalandırılması zorunluluğunu getiren bu yeni Yönetmelik de dışa bağımlılık politikasının devamı niteliğinde.

AKP’giller iktidarı sürdüğü sürece de ABD-AB Emperyalistlerine bağımlılığımızı arttıracak politikaların devam edeceği gün gibi aşikâr. Onlardan halka, köylümüze, çiftçimize fayda beklemek nafile…