Bir çocuk öldürüldü! Alperen’in katili kim?
Önce konuyu hatırlayalım: İzmir’in Çiğli ilçesinde, Alperen Sakin adlı 3 yaşındaki bir kreş öğrencisi, geçtiğimiz günlerde servisle anaokuluna gelmiş, ancak “uyuduğu için” serviste unutulmuştu. Alperen’in yokluğu akşam saatlerinde anlaşıldı. Ancak Alperen geçen sürede havasızlıktan yaşamını yitirmişti.
Olay kamuoyunda büyük tepki çekti. Anaokulu sahibi, servis şoförü, rehber öğretmen ve okul öğretmenleri suçlandı. Sosyal medyada tepkiler çığ gibi büyüdü. Okulun camları kırıldı. Okul kapatıldı.
Olay üzerine başlatılan soruşturma sonucu da; servis şoförü ve anaokulu sahibi tutuklandı. Yani suçlular bulundu(!)
Ancak bu sonuç, gerçeğin sadece bir yüzü. Görünen yüzü. Kamuoyuna yansıyan yüzü.
Gerçek/gerçekler aslında bambaşka. Bu facianın altında, içinde yaşadığımız Parababaları düzeninin acımasızlığı, zalimliği yatıyor. Bir devlet yatıyor. Bu düzenin bekçisi iktidarların vurdumduymazlığı yatıyor. Para için, kâr için her şeyi yapan kişiler yatıyor. Yani bir düzen yatıyor…
Bu bizim iddiamız değil. Milli Eğitim Bakanlığı Müfettişlerinin ön raporlarında saptadıkları gerçeklerle kanıtlanmış somut bilgiler.
19 Ağustos tarihli Hürriyet Gazetesi’ndeki Esra Ülkar imzalı habere, editörler iki başlık atmışlar. Birincisi 1’inci sayfada büyük puntolarla yazılan; “Ölüme götüren 9 HATA” diye. Burada olay özetlenmiş. Bir diğer başlık da: “İHMALLER ZİNCİRİ”. Haberin ayrıntısı 5’inci sayfada, neredeyse tüm sayfayı kaplayan bir şekilde yer alıyor. Buranın başlığı da: “Alperen’i ölüme götüren 9 İHMAL”.
Bu başlıkların üçü de, (niyetleri bilmiyoruz tabiî ki) haberdeki gerçeklerle örtüşmüyor. Olaydaki kastı gizliyor.
Çünkü haberin kendisi, verdiği somut bilgilerle, ortadaki suç ve suçluların, ölen ve öldürenlerin kimler olduğunu, bu ölüme kimlerin, neden sebep olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Öğreniyoruz ki, olayın suçlusu, sadece anaokulu yöneticileri, servis şoförü, rehber görevli ve öğretmenler değilmiş. Kendi çıkardığı yönetmelikleri uygulatmayan, denetlemeyen dolayısıyla bu sonucun ortaya çıkmasına neden olan bizzat devletmiş, iktidarmış.
“İzmir’de serviste 9 saat unutulan Alperen’in ölümüne, servis ve eğitim kurumları yönetmeliklerinde belirtilen 9 şarta uyulmaması neden oldu.”
Hangi Yönetmeliklermiş onlar?
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığının “Okul Servis Araçları Hizmet Yönetmeliği” ve Milli Eğitim Bakanlığının “Okul Öncesi Eğitim Kurumları Yönetmeliği”.
Biz yazıyı uzatmak pahasına haberi olduğu gibi aktaracağız. Haber, olayı anlatıyor tüm gerçekliğiyle.
“1-) OKULDA KAYDI YOK: Minik Alperen’in okula kayıtlı olmadığı öğrenildi. Alperen Sakin, gittiği okulun öğrencisi değilmiş.
“2-) REHBER PERSONEL 22 YAŞINI DOLDURMAMIŞ: Yönetmeliğe göre, rehber personel için 22 yaş ve en az lise mezunu olma şartı bulunuyor. Ancak Doğan Haber Ajansı’nın geçtiği bilgilere göre, Alperen’in bulunduğu servisin rehber personeli D.K. 18 yaşında.
“3-) İZİN BELGESİ BULUNMUYOR: İzmir Otobüsçüler ve Umum Servis Araçları İşletmecileri Esnaf Odası’ndan alınan bilgiye göre, araç için İzmir Büyükşehir Belediyesi’nden servis izin belgesi alınmamış. Bu araçların “Servis çekmeye uygundur” diye çalışma ruhsatı gibi bir belge alması gerekiyor, bu belge de yok.
“4-) MESLEKİ YETERLİLİK BELGESİNE SAHİP DEĞİL: Servis şoförünün ve rehber personelin, sorumlu ve yetkili olduğu hizmetin niteliklerini taşıması gerekiyor. Şoförlerin ise ‘Yurtiçi Yolcu Taşımacılığı Sürücü Mesleki Yeterlilik Belgesi’ne sahip olması şartı var. Ancak bu maddeler de ihlal edilmiş durumda.
“5-) ‘OKUL TAŞITI’ YAZISI EKSİK: Okul servis araçlarının arkasında, ‘Okul Taşıtı’ yazısını kapsayan numunesine uygun renk, ebat ve şekilde reflektif (yansıtıcı) bir kuşak bulunmalı. Ancak aracın arkasında bu da yok.
“6-) CAM GÖRÜNÜR OLMALI: İzmir Büyükşehir Belediyesi Servis Araçları Yönergesi’ne göre, servis araçlarında aracın camları, tekerlekleri, ön ve arka kısımları dışındaki bölümlerde toplam 2 metrekareyi geçmeyecek şekilde, ilan ve reklam vergisini yatırmak koşuluyla aracın trafik tescil belgesinde kayıtlı şirketin logo ve reklam amblemi bulundurulabilir. Bu araçta ise reklam, tüm camları kaplamış durumda, dolayısıyla araç içi görülemiyor.
“7-) YOKLAMA YAPILMADI: Millî Eğitim Bakanlığı’na (MEB) Okul Öncesi Eğitim Kurumları Yönetmeliği’ne göre, kayıtları yapılan çocukların kuruma günlük eğitimi aksatmayacak şekilde devam etmelerinin sağlanması esas. Çocuklar servisten indirilip okula alındığında yoklama yapılması gerekiyor. Ancak yoklama yapılmadığı için Alperen’in serviste unutulduğu anlaşılmadı.
“8-) GÖZETİM TEDBİRLERİ ALINMADI: MEB Okul Öncesi Eğitim Kurumları Yönetmeliği’ne göre, okul müdürü kurumda öğle yemeği saatlerinde çocukların düzenli olarak yemek yemelerini ve günlük eğitimin sona ermesinden velilerin çocuklarını teslim almalarına kadar geçen sürede okul-aile birliğiyle de işbirliği yaparak çocukların gözetimleriyle ilgili tedbirleri alır. Ancak olay, bu gözetim tedbirlerinin de alınmadığını gösteriyor.
“9-) ARAÇ KURUMUN ÜZERİNE KAYITLI DEĞİL: Aracın kurumun üzerine kayıtlı olması gerekiyor. İzmir Otobüsçüler ve Umum Servis Araçları İşletmecileri Esnaf Odası Başkanı Hasan Basri Bostancı, “Yaptığımız araştırmalara göre aracın okul taşıtı olmadığını, anaokulunun adına kayıtlı olmadığını öğrendik” dedi.”
Yok, yok, yok!.. Hiçbirisi yok!
Peki ne var?
“İhmaller zinciri”(!)
Hayır!.. Yüz kez hayır! Bin kez hayır! Milyon kez hayır!
Bu iş bu kadar basit olmamalı. Bir çocuk bu kadar kolay ölmemeli. Öldürülmemeli. Öldürülememeli.
Suçlular, ama gerçek suçlular hesap vermeli. Bedel ödemeli. Bir kez daha buna izin verilmeyecek bedeller ödemeli.
İnsanlar, tek tek kişiler, küçük çıkarları için şu ya da bu yönetmeliği uygulamayabilirler. Şu ya da bu yaptırımdan kaçabilirler daha fazla kâr edebilmek için. Sınıflı Toplum insanıdır, yapar. Çünkü o toplum, Sınıflı Toplum, eşitsizlik, sömürü, vurgun üzerine kuruludur. İnsanları çamurlara bulamıştır. Yalana, hileye, düzene, dümene alıştırmıştır. Çıkarı için her şeyi yapar duruma düşürmüştür. 6 bin yıldır bunu öğretmektedir insanlara. Önemli olan, o insanlara bunu yaptırmayacak düzenin, devletin varlığıdır. Çıkardığı yönetmeliklere sahip çıkacak, bu yönetmeliklerin uygulanmaması halinde bir daha kimsenin cesaret edemeyeceği yaptırımlar uygulayacak devlet gerekir, iktidar gerekir, hükümet gerekir, bakanlıklar gerekir. Yani Gerçek bir Halk İktidarı gerekir.
Gördüğümüz gibi, Alperen cinayetinde devlet, iktidar, bakanlıklar, üç maymunu oynuyorlar. Hepsi kendi çıkarlarının, vurgunlarının, talanlarının peşinde. Alperen ölmüş, Alperen’ler ölmüş asla umurlarında bile değil. Onların topu birden bir tek şeye bakarlar: yapılacak işte kâr var mı kâr?
Onlar sadece bu Tanrıya inanırlar. O Tanrının, Para Tanrısının isteklerine uyarlar. Gerisi laf-ı güzaftır onlar için…
Bakın ne yapmış anaokulu sahibi:
“Devlet Teşviki İçin Başvurmuş”, internet sitesine “Yararlanıyoruz İbaresi” koymuş, “Anneyi Teselli Ederken Bir Yandan Kayıtları Silmiş”, “Öğretmenleri suçla”mış… Vb. Vb…
Yani yukarıda saydıklarımızın tümünü yapmış, yazmış, söylemiş… Gerçekler hariç!
Bakın, yine Hürriyet Gazetesi’nden, onun namuslu yazarı Kanat Atkaya’dan aktaralım bu cinayetin bu yönünü de. 20 Ağustos tarihli köşe yazısından aktaralım:
***
Kaza mı cinayet mi kararı siz verin
İSTANBUL Emniyeti Çocuk Şube Müdürlüğü, 2010’da 2 bin 22 okulun servis araçlarını mercek altına aldı.
Okullarla servis şirketleri arasındaki sözleşmeler incelenirken, personel listesinde adı bulunan 9 bin 408 şoförün de kayıtlarına baktı.
Katil çıktı…
Gaspçı çıktı…
Hırsız çıktı…
Tecavüzcü çıktı…
Çocuk istismarından sabıkalı olan bile çıktı…
9 bin 408 kişiden -halen hazırda aranmakta olan 15 kişi de dahil olmak üzere- 323’ü sabıkalıydı.
Çocukları okula götürüp getirsin diye emanet ettiğimiz kişilerden bahsediyoruz, hatırlatmış olayım…
(…)
Şimdi konuya biraz daha yakından bakmayı önereceğim…
Alperen bir kazaya mı, yoksa herkesin kafasını çevirerek ortak olduğu bir cinayete mi kurban gitti, kararı siz verin…
İstanbul’da en kısa mesafe servis ücreti 1.611 TL olarak açıklandı. (Bu rakamlar yıllıktır. – Kurtuluş Yolu)
KAZANÇLI(!) BİR SİSTEM
Asgari ücretlinin (1.404 TL) çocuğunu okula servisle yollama ihtimali çok fantastik, gerçekdışı, biliyorum… Ama çocuk başına minimum 1.600 TL orta/alt gelir grubu için her ihtimalde zorlayıcı.
Bu “zorlanma” karşısında alternatif çözüm yöntemleri çekici hale gelebiliyor.
Korsan servisler bu noktada devreye giriyor. Kimi zaman apartman görevlisi veya gönüllü bir emeklinin -elbette ücreti karşılığında- servisçiliğe soyunması şeklinde beliriyor bu “korsan servis” araçları.
Tanıdık biriyle çocuğu hem de daha ucuza okula yollamak elbette iyi bir fikirdir, saygı duyarım; ancak neticede eğitim almamış bir servis şoförüdür yine de…
Veya daha geniş bir “rant sisteminin” taşıyıcı kolonu olarak görüyoruz korsan servisleri.
Okullar ödenekleri az olduğu için, okul aile birlikleri anlaşmalar güzel olduğu için, veliler daha hesaplı olduğu için göz yumabiliyor denetimsizlikten rant sağanlara… Habertürk’ten Can Mete, İstanbul Umum Servis Aracı İşletmecileri Odası’ndan Gökhan Özdemir ile konuşmuş.
8 BİN KORSAN VAR
İstanbul’da 8 bin korsan servis aracı bulunuyormuş…
Özellikle özel okulların ve kreşlerin bu “rüşvet ağı”na dur demeleri gerektiğini söylüyor Özdemir.
Devam ediyor, ayna tutuyor: “Bize gelen şikâyetler arasında en önemlisi korsanların okul aile birliğine ve okul yönetimine rüşvet vererek taşımacılık yapması. Okullar göz yumuyor, veliler göz yumuyor, yetkililer göz yumuyor. Üç kuruş kâr etmek için kurallar çiğneniyor. Şikâyetlere göre konuşursak İstanbul’daki servislerin en az yüzde 25-30’u korsan…”
İstanbul’da durum bu; İzmir’de, Ankara’da, Kütahya’da, Adana’da farklı olduğunu sanmam…
Emanet ettiğimiz adamın sabıkası var mı yok mu bakmıyoruz, bakması gerekenden hesap sormuyoruz, sistemi düzeltecek doğru dürüst akıl yürütemiyoruz.
Emanet ettiğimiz aracın, şoförün araç kullanmaya değil de çocukları emniyetle taşıma işine ehliyeti var mı yok mu bakmıyoruz. Bakması gerekenden hesap sormuyoruz vesaire vesaire…
Sonra Kayseri’de servis şoförü 15 yaşındaki öğrenciyi istismar ediyor şoka giriyoruz…
Sonra korsan serviste “unutulan” 3 yaşındaki Alperen hayatını kaybediyor yas tutuyoruz.
Dost acı söyler…
Sadece İstanbul’da 8 bin korsan servis var…
Korsan şebekesinden okul yönetimine, aile birliğinden velisine herkesin gözünün önünde oluyor bütün bunlar.
Girmemiz gereken “şey” şok değil, bir utanma krizi olabilir… (http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/kanat-atkaya/kaza-mi-cinayet-mi-karari-siz-verin-40555596)
***
Bal gibi de zehir gibi de: cinayet
İşte gerçekler bunlar. Para, rant uğruna öldürülen, taammüden (tasarlayarak) cinayete kurban giden çocuklar…
Tabiî süreçte insanı üzen başka durumlar da ortaya çıkıyor. Adaleti arayacak, haksızlıklara karşı haklıları savunacak Baroların tutumu…
İzmir Barosu açıklama yapıyor:
“BARO: TAKİPÇİSİ OLACAĞIZ
“Öte yandan ‘taksirle ölüme sebebiyet verme’ ve ‘delil karartma’dan hakkında işlem yapılarak tutuklanan servis şoförü Tamer İşgören’in bu koşullarda alacağı ceza da tartışma konusu oldu. İzmir Barosu Genel Sekreteri ve Çocuk Hakları Merkezi’nden sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi İlke Erol Hürriyet’e şunları söyledi: “Taksirle ölüme sebebiyet verme olabilecek en düşük ceza. İddianame hazırlanmadı. Şimdilik çok erken. Baro olarak savcılık aşamasından sonra müdahillik talebinde bulunacağız… Bu olayın bu kadar basit olmadığını bir cinayet gibi olduğunu düşünüyorum. Büyük ve zincirleme ihmaller söz konusu. Bu davanın takipçisi olacağız.” (Banu Şen)
Bir Baro Yöneticisi aynen bunları diyor, diyebiliyor: “Bu olayın bu kadar basit olmadığını bir cinayet gibi olduğunu düşünüyorum.”
“Gibi” öyle mi?..
Bal gibi de zehir gibi de: cinayet… Tasarlayarak cinayet!
İşte tüm bunlara:
Gelin de ağlamayın…
Gelin de öfkelenmeyin…
Gelin de kinlenmeyin…
Kim bilir ne hayalleri vardı Alperen’in ana-babasının onunla ilgili. Yıktılar bu hayalleri. Yıktıkları binlerce, milyonlarca hayal gibi…
Yıkacağız bu düzeni. Ama mutlaka yıkacağız… Ve kuracağız insanın insanca yaşayacağı düzeni. İnsanların; eşit, özgür, bir anadan doğma evlatlar gibi yaşadıkları iktidarı.
Kurmazsak bu düzeni, gecikirsek bu düzeni kurmakta, sorumlusu biziz! Sorumlusu sizsiniz ey halkımız!
Kulak verin bize. Anlayın bizi. Birleştirin güçlerinizi bizimle. Yıkalım bu düzeni. Kuralım Demokratik Halk İktidarını.
Çocuklarımız orada kâr nesnesi olarak görülmeyecekler. Çocuklarımız o iktidarda geleceğin toplumunu kuracak insanlar olarak eğitilecekler, yetiştirilecekler. İnsanlığa hizmet ülküsüyle dolu olacaklar. Ve insanlığa, büyük insanlığa hizmet edecekler.
And olsun yıkacağız bu düzeni!
And olsun kuracağız o düzeni!