Böyle oluyor yandaşlık!
Nedir “Yandaş Gazetecilik”? Nasıl yapılır? derseniz, size aşağıdaki haberi örnek veririz.
17 Kasım tarihli Milliyet Gazetesi’nin internet sayfasında yer alıyor bu haber. Biz oradan okuduk.
Milliyet kimin? derseniz: Demirören’lerin.
Demirören’ler kim derseniz?
2014 yılında, Tayyip’in kendisine ve Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmenine ve bir muhabirine yönelik ağır hakaretleri karşısında; “Üzdüm mü seni patron” diyen ve telefonda ağlayan kişidir (Erdoğan Demirören’dir), deriz. (Olayın ayrıntıları internetten bulunabilir…)
Bildiğimiz gibi, Demirören Holding, Erdoğan Demirören tarafından kurulmuştur. 1956 yılında kurulan ilk şirketten başlayarak büyümüş ve sonraki yıllarda holdingleşmiştir.
Demirören Holding; enerjiden sanayiye, turizmden inşaata, liman işletmeciliğinden medyaya, e-ticaretten eğitime birçok işkolunda faaliyet yürüten bir holding.
Medyaya, 2011 yılında Doğan Holding’den Milliyet ve Vatan Gazetelerini satın alarak giriş yapmıştır.
2018 yılı Mayısı’nda ise başta Hürriyet Gazetesi olmak üzere Doğan Grubunun aşağı yukarı bütün medya kuruluşlarını (gazeteler, dergiler vb.leri) satın alarak, Türkiye’nin en büyük medya grubu olmuştur. Yani Tekeldir artık medyada Demirören’ler.
Ve açık, kesin yandaştır. Tayyip’in borazanlığını yapmaktadır. Gerçek dışı haberlerle mahipülasyonlar yapmaktadır AKP’giller lehine. Yaptığı gazetecilik de budur.
***
“Fiyatı bir anda 2 katını aştı! Lüfer ise…
“Çanakkale Balık Hali’nde geçen ay tanesi 15 TL’ye kadar düşen palamudun fiyatı, 35 TL’ye çıktı. Geçen yıl kilosu 150 TL’den satılan lüfer ise bu yıl yaşanan bolluk nedeniyle 75 TL’den satılıyor.
Çanakkale’de, av sezonunun başladığı geçen Eylül ayındaki bollukla birlikte palamudun tane fiyatı 15 TL’ye kadar düşmüştü. Lüfer sezonunun yaklaştığı bu ay ise akım balığı olan palamut balıkçı tezgâhlarında tanesi 35 TL’den satılıyor. Geçen yıl az olması nedeniyle kilosu 150 TL’den satılan lüfer, bu yılki bolluğun etkisiyle balıkçı tezgâhlarında kilosu 75 TL’den satılmaya başladı.
‘LÜFER BOLLUĞU YAŞIYORUZ’
Eylül ayında yasakların bitmesiyle palamut bolluğunun yaşandığını belirten 22 yıllık balıkçı Volkan Kaşıkçı, “Kiloluk balıklar 15 ile 20 lira civarında satıldı. Palamut akım balığı olduğu için sonlarına gelindi. Palamudun fiyatı son turfanda 35 liraya çıktı. Bunun yanında geçen yıl 150 liraya sattığımız lüferin kilosunu bu yıl 75 liraya satıyoruz. Lüferde geçen yıla göre yarı yarıya bir fiyat farkı oluştu. Tezgâhlarda lüfer bolluğu yaşıyoruz. Artık palamudun yerini lüfer aldı” dedi.
‘PALAMUTTA UCUZLUK ARTIK YAŞANMAZ’
Balıkhanede 30 yıllık balıkçı Engin Tunç ise “Palamutta sezon sonuna geldik. Palamutta bu yıl bol ve ucuz bir sezon yaşadık. Palamut önümüzdeki günlerde yine tezgâhlardan eksik olmaz. Bir kiloya yakın olan palamut 30 ile 35 lira civarında yıl başına kadar tezgâhlarımızda yerini almaya devam eder. Palamutta geçtiğimiz günlerde ucuzluk artık yaşanmaz. Fakat tezgâhlarımızdan da eksik olmaz. Lüfer geçen yıl 150 liraydı. Çünkü geçen yıl lüfer yoktu, bu sene ise lüferde bolluk yaşanıyor. Kasımın ortalarını geçtik. Lüferin kilosu 75 liraya tezgâhlarda yerini aldı. Bu balık geçen yıl ise 150 liraydı. Artık denizlerimiz dengeyi sağlıyor. İnşallah seneye de böyle bir bolluk bekliyoruz” diye konuştu.
Balık halinde diğer balık çeşitlerinden istavrit kilosu 20 TL, çinekop 30 TL, tekir 35 TL, mezgit 45 TL, hamsi 20 TL, sardalya 15 TL, çipura 35 TL, sarıkanat 40 TL ve karides 40 TL’den satılıyor.” (http://www.milliyet.com.tr/fiyati-bir-anda-2-katini-asti–ekonomi-2779697/)
***
Okuduğumuz gibi haberin başlığı “Fiyatı bir anda 2 katını aştı” diyerek bir pahalılanmayı söylese de, haberin içeriğinde palamudun fiyatının artmasının normal olduğunu, lüferin fiyatının da 150 liradan 75 liraya inmesinin ise çok büyük bir ucuzluk olduğunu vurguluyor. Balıkçılardan yaptığı aktarmalarla da bunu pekiştirmeye, kanıtlamaya çalışıyor.
Şimdi;
15 lira olan palamudun tanesi 35 liraya çıkmış. Yani iki katı aşmış fiyatı. Yani yüzde yüzden fazla pahalılanmış…
“Lüferde geçen yıla göre yarı yarıya bir fiyat farkı oluş”muş. Geçen yıl 150 lira olan lüfer; “bu yıl yaşanan bolluk nedeniyle 75 TL’den satılıyor”muş.
Yarı yarıya fiyat farkının oluşmasını sağlayan lüfer bolluğu neden yaşanıyormuş;
“Artık denizlerimiz dengeyi sağlıyor”muş çünkü(!)
“İnşallah seneye de böyle bir bolluk bekliyor”muşuz…
At babam at!
At ama bu kadar da atma yandaş gazeteci!
Haber;
Palamud’un tanesinin 15 lira olduğu anda bile halkımızın palamut alamadığı gerçeğini mi?
Lüfer’in tanesinin 150 liradan 75 liraya düşmüş olmasına rağmen bu fiyatlarla halkımızın asla ve kata lüfer yiyemeyeceği gerçeğini mi değiştiriyor?
Lüfer’de yaşanan bolluk ve ucuzluk(!) bu fiyatlarla kimin lüfer yemesini sağlar?
Asgari Ücretle geçinmeye çalışan insanlarımızın değil.
Ya da ortalama ücretle geçinmeye çalışan halkımızın da değil.
Ya kimin?
Parababalarının ve onların bir avuç uşağının… Başka kimsenin değil!
On milyonlarca insanımız bu “bolluk ve ucuzluğa”(!) rağmen lüfer yiyemez. Palamud da yiyemedi zaten…
Çünkü, tanesi 15 liraymış. Bir palamud, bir aileyi doyurmaz ki… 4 kişilik bir çekirdek aileyi baz alsak bile en az üç palamud alması gerekir ailemizin. O da 45 lira yapar… Şu andaki 35 liralık fiyatla da 105 lira yapar.
Şu anda ülkemizde halkımızdan hangi aile sadece bir öğün yemek için palamuda 105 lira verebilir?
Ya da kaç ailemiz 3 tane Lüfer’e 225 lira verebilir?
Hiçbirisi!
Halkımız doğru dürüst hamsi, istavrit bile yiyemiyor. Çünkü haberde de söylendiği gibi ikisinin de kilosu 20 lira.
Yine 2 kilo alsa ailemiz, 40 lira yapar. Bunun yanına bir de salata yapsa 50 lira yapar bir öğün yemek.
E, insan üç öğün yemek yer normal olarak. Öyle yemesi gerekir bilimsel olarak. Yani iki öğün daha yemek eklerseniz, bu ailemizin hamsi ya da istavrit bile yese, günlük en az 100 lira harcaması gerekir. Bir ayda ne yapar?
100 X 30 = 3.000 TL.
Asgari ücret 1603 TL.
E, canım bu ailemiz de her gün balık yemesin, denecek?
Ne yesin?
Et yesin. Çünkü halkımız Reis’in dediğine göre bol bol et yiyormuş. Hatta etteki pahalılığın nedeni de buymuş. Halkımız bol bol et yediği için et fiyatları yükseliyormuş. Bunu Tayyip söyledi.(!)
E, etin kilosu ne kadar?
Ortalama 50 TL.
Devletin ithal ederek birkaç markette satılmasına izin verdiği etin kilosu; 31 lira 50 kuruş.
Hadi söz ettiğimiz ailemiz devletin ithal etinden yesin.
Haftada iki kilo et yediğini varsaysak ne yapar?
31.50 X 2 = 63 TL.
Bir ayda ne yapar?
63X4= 252 TL.
Yani asgari ücretin altıda biri…
Oysa daha arkada dünya kadar masraf kapısı var: Kira, su, elektrik, doğalgaz, iletişim, ekmek, meyve sebze, çocukların okul masrafları, giysi vb…
Asgari Ücret ne kadar?
1603 TL.
Bu ücretle bu masraflar karşılanır mı?
Asla karşılanmaz.
Türk-İş, Ekim ayında 4 kişilik ailenin Açlık Sınırını 1919 TL, Yoksulluk Sınırını 6252 TL olarak hesapladı.
Bir yanda Açlık Sınırı bile 1919 TL, Yoksulluk Sınırı 6252 TL,
Diğer yanda Asgari Ücret 1603 TL.
Karslının deyişiyle; “Hesap hesap ne hesap…”
Ama gerçek hesap bu!
Fakat insan bir kez yandaş oldu mu bütün bu gerçeklere gözlerini kapıyor. Görmüyor. Görmek istemiyor gerçekleri. Çünkü Rus atasözünde dendiği gibi de; “Görmek istemeyen göz kadar kör göz olamaz”.
AKP’giller, yerli yabancı Parababalarının emirleri doğrultusunda ekonomik ve siyasi politikalar uyguluyorlar. O politikalarda ise halkı düşünmek, halktan yana davranmak söz konusu bile olmaz. Olamaz. Çünkü onlar kendi kârlarından, kendi çıkarlarından başka bir şey düşünmezler. Onlar kârlarına kâr katarlar, hep isterler, hep alırlar ama halka hiçbir şey vermezler. Onların düzeni, onlarının sistemi onlara bunu emreder.
O yüzden halkımız kendi kaderini kendi ellerine almadıkça, kendi iktidarını kurmadıkça bu düzenden onların yararına hiçbir şey gelmez.
Kurtuluşumuz Demokratik Halk İktidarındadır!