Değer miydi Sosyal-İş’çiler?..
Av. Tacettin Çolak
Bugünlerde DİSK’e bağlı Sosyal-İş Sendikası’nın yetkili olduğu Metro Market işyerinde patron, işçileri Türk-İş’e bağlı sarı-gangster Koop-İş Sendikasına götürüyor.
Sosyal-İş Sendikası’ndan yapılan açıklamada; “METRO işvereni tüm mağazalardaki baş temsilcileri, mağaza müdürlerinin nezaretinde video konferans aracılığı ile toplamış ve açık olarak KOOP-İŞ sendikasına üye olmaları konusunda telkinde bulunulmuştur”, denilmektedir.
Peki, siz ne yapıyorsunuz?
Sadece izliyorsunuz…
Ya da yukarıdaki satırlardaki gibi mızım mızım mızıldanıyorsunuz.
Bu saldırıya karşı mücadele etmek gibi bir derdiniz yok. Çünkü mücadele etmek için arkanızda size inanan ve güvenen bir işçi kitlesi olması gerekir. İşçilerle böyle bir kaynaşıklığınız olmadığı için ve sizde de böyle bir cesaret bulunmadığından mücadele yöntemini benimsemeniz mümkün değil.
Günahınız boynunuza, muhtemelen işverene yalvar yakar olmakla meşgulsünüzdür.
Çünkü bugüne kadar hep sınıf uzlaşmacı tavır alarak, “sendikacılık” yaptığınızı sandınız.
Sırf Metro patronu ile aranızı açmamak için Real Market İşçilerinin haklarının gasp edilmesine seyirci kaldınız.
Bununla da yetinmediniz; Metro’daki üyelerinizi yalan yanlış bilgilerle kışkırtıp, tazminat hakları gasp edilen ve bu hakkını almak için kahramanca mücadele eden Real İşçilerinin üzerine saldırtmak istediniz.
Tabiî sizde o yürek olmadığından karşınızda Nakliyat-İş’i görünce geri adım attınız.
Daha doğrusu kışkırttığınız işçileri yalnız bıraktınız.
Real Market İşçilerinin alacaklarından Metro sorumlu değil diye Basın Açıklaması bile yaptınız…
Aslında siz de adınız gibi biliyordunuz, adım adım iflasa sürüklenen ve sonuçta tazminat hakları gasp edilen Real Market İşçilerinin işçilik alacaklarından Metro’nun da üst işveren sorumluluğunun olduğunu.
Bunu bilmek için kâhin olmaya da gerek yok.
Asgari düzeyde iş hukuku bilgisi olan birisi pekâlâ bilir bunu.
Bundan başka, ülkenin İş Hukuku Profesörleri, yazdıkları Bilimsel Görüşlerinde; (emsal Yargıtay kararları, İş Yasasının 2’nci, 6’ncı maddeleri, tüzel kişilik perdesinin aralanması ilkesi gibi) işin yasal dayanaklarını da ayrıntılıca inceleyerek, Real Market İşçilerinin ödenmeyen tazminat alacaklarından Metro işvereninin de asıl işveren olarak sorumlu olduğunu tespit ettiler.
Siz, bu bilimsel görüşlere bile inanmadınız.
Aslında olması gereken, işkolunuzda ve hatta yetkili olduğunuz işverene bağlı başka bir işyerinde haksızlığa maruz kalan bu sınıf kardeşlerinize sahip çıkmak olmalıydı.
Tabiî bu doğru tavrı alabilmek; büyük bir erdemi ve İşçi Sınıfı Davasına gerçekten inanmış olmayı gerektirir.
Ama siz böyle bir devrimci tavrı yaşama geçirmek yerine, patrona yakın durarak ve hatta patronun çıkarlarını pervasızca savunarak sarı sendikacılık yapmayı tercih ettiniz.
Kime karşı?
Bağlı olduğunuz ve dahi yönetim koltuklarından birini işgal ettiğiniz konfederasyon DİSK’e bağlı Nakliyat-İş Sendikası’na ve binlerce hakkı yenmiş işçiye karşı…
Şimdi ne oldu?
Ne İsa’ya yarandınız ne de Musa’ya…
İşçilere ihanetiniz, tetikçilik yapmanız patronu kesmedi.
Artık patron, sizi de istemiyor.
Hatta Real Market İşçilerini satışa getiren ve Türk-İş’e bağlı olan Tez Koop-İş Sendikası’nı da istemiyor. Sizin kullanım süreniz doldu ve çöpe atıldınız işveren tarafından. Şimdi yılların tescilli sarı-gangster sendikası Koop-İş’le çalışacak.
Geçtiğimiz günlerde Sosyal-İş’in önceki dönemlerde Genel Başkanlığını yapmış Sayın Ali Cancı tarafından bir sosyal medya paylaşımı yapıldı. Sağ olsun beni de etiketlemiş.
Bakın ne diyor kendisi?
“Sendikamızı yönetenlere sormak gerekir, baş temsilcileri kim seçti??. METRO işvereni bizlerin döneminde, temsilci arkadaşlarımızla görüşmek istediğinde, sendikamızdan izin talep ederken, bugünün sorumlusu kimler??.”, diye soruyor ve devam ediyor; “Sendikamızda 10 yıl genel başkanlık yapan ŞAHIS, bugün yaşananlarda hiç sorumluluğu yokmuş gibi utanmadan sıkılmadan yine ortalıkta, birinci derecede sorumlu kendisi ve birlikte olduğu arkadaşlarıdır.”, diyerek, isim vermeden Sosyal-İş’teki ihanetin sorumlularını deşifre ediyor.
O vermemiş, biz isim verelim.
İhanetin baş sorumlusu; Sosyal-İş’te on yıl Genel Başkanlık yapan ve sendikayı işkolu barajının altında bırakan Metin Ebetürk’tür.
Metro patronu ile iş tutan bu adam, bir de yıllarca DİSK yöneticiliği yaptı. Sendikada kendisine muhalif olanları tasfiye etti, ama yandaş diye temsilcilik kadrolarına getirdiği aristokratlaşmış temsilciler de anında satışa getirdi kendilerini.
Yeri gelmişken, DİSK yöneticilerinin acizliklerine de değinmeliyiz.
DİSK yöneticileri, Nakliyat-İş’in günlerdir, aylardır ve yıllardır süren Direnişlerinin hiçbirisine destek olmadığı gibi Sosyal-İş’in Metro’daki tükenişini de görmezlikten, bilmezlikten gelmekte.
Oysa 54 yıl önce kurulan DİSK’in Kuruluş Bildirgesinde ne yazar?
“Biz sendikalarımızı işkollarımızın en güçlü sendikaları halinde geliştirmek için işçiler arası yabancılaşmayı önlemeye büyük çaba harcayacağız.”
Peki bugünkü DİSK yönetimi ne yapmakta?
Geçtik, Nakliyat-İş’i yok saymalarını. DİSK’e bağlı bir sendikanın üyeleri, patronun talimatıyla başka bir konfederasyona bağlı rakip sendikaya geçiriliyor, bunlardan tık yok.
Tam da bu saldırılara denk gelen DİSK’in 54’üncü kuruluş yıldönümünde mevcut DİSK yönetimi ne diyor? Bir de onlara bakalım.
“DİSK 1960’larda yükselen sosyal mücadelelerin ve İşçi Sınıfının kavgasının içinden doğdu. DİSK’i sermayenin saldırıları karşısında teslim olmayan, mücadeleyi seçen işçiler kurdu. DİSK grevlerde, direnişlerde, meydanlarda kuruldu.
“DİSK kendi üyelerinin hakları için olduğu kadar tüm İşçi Sınıfının hakları için de mücadele eder.
“DİSK güçlendikçe, DİSK’in üye sayısı arttıkça işçi sınıfının haklarını gasp etmeyi planlayanlar “iki kere-üç kere” düşünmektedir.”
Görüyorsunuz, hazretler kâğıt üzerinde klavye kahramanlığı yapmaktalar.
Evet DİSK; “sosyal mücadelelerin ve İşçi Sınıfının kavgasının içinde doğdu”, ama sizlerin elindeki DİSK; mücadeleden uzaklaştırıldı.
Araştırma/tespit yapan, raporlar hazırlayan bir büro sendikasına dönüştü. Yine sizlerin elinde DİSK; bırakalım tüm İşçi Sınıfının hakları için mücadele etmeyi, yukarıda da belirttiğimiz gibi bizzat kendi üyelerine yabancılaşmış bir örgüt haline geldi.
Yukarıdaki büyük lafları eden bir DİSK’in; sarı sendikaların satışa getirdiği Real Market, Uyum/Makro Market İşçilerinin, Uzel Makine İşçilerinin gasp edilen haklarının mücadelesine sahip çıkması gerekmez mi?
Ama siz bu işçilerin hak mücadelesinden uzak durduğunuz gibi, bizzat Nakliyat-İş üyelerinin işsizlik cehennemine atılmasına karşı yürüttüğü mücadeleleri de yok saymaktasınız.
DİSK güçlendikçe “İşçi Sınıfının haklarını gasp etmeyi planlayanların” hiç sizi düşündüğü falan yok, görüyorsunuz.
Metro Market patronu bile kazımıyor sizi baksanıza…
Siz de bugüne kadar yerinizden kıpırdamadınız. Metro Patronunun açıktan yürüttüğü kanunsuzluklara karşı en küçük bir hukuki ya da fiili mücadele yürütmüyorsunuz.
Bakın Nakliyat-İş’in önderliğinde yürütülen fiili mücadeleler sonucundan Makro/Uyum Market İşçileri gasp edilen haklarını işverenden tahsil ettiler. Real Market İşçilerinin de alacaklarını tahsil etmeye az kaldı.
Hatta Uzel Makine İşçileri de (rehin hakkından kaynaklanan meşruiyetle) yine Nakliyat-İş öncülüğünde işyerinin önüne kurduğu Direniş Çadırı ile fabrikaya ve içindeki malzemelere sahip çıkmaktalar. Mahkemeler bile meşru mücadele yürüten işçiler yararına kararlar vermekteler.
Peki DİSK, bu mücadelelerin neresinde var?
Hiçbir yerinde…
Yahu siz yöneticilerinizden birinin sendikası olan Sosyal-İş’e bile sahip çıkmıyorsunuz ki… Sosyal-İş’in açıklamasında geçen; “tüm mağaza müdürlerinin sendika temsilcileriyle video konferans yapmaları, Koop-İş’e geçin telkininde bulunmaları”, açıkça suçtur. İşverenin bu davranışının hem TCK m. 118 anlamında yaptırımı vardır, hem de 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesinin 25’inci maddesinde öngörülen “sendikal tazminat”sorumluluğu doğurur.
Bu işin hukuki yönü.
Bir de senin örgütlülüğüne yapılan bir saldırı karşısında fiili mücadele yöntemleri var ki; işte bunu yapabilmek için de Nakliyat-İş’li yöneticilerdeki gibi mangal yürekli olmak gerek.
Ama o da yok bunlarda.
O nedenle de saldırıyı sineye çekmiş, tükenişlerini seyretmekteler.
Tıpkı belediyelerde işverenlerin icazetiyle örgütlenen Genel-İş’çiler gibi.
Şimdi soralım kendilerine; değer miydi bunca ihanet, bunca patron yandaşlığı?..