Dolarla Tefeci-Bezirgân Vurgunu
Hüseyin Ali
Tefeci-Bezirgânlık Antika bir Sınıf. Altı yedi bin yıldan beri bu topraklara kök salmış. Sömürgen bir sınıftır. Hiçbir şekilde üretim sürecinde yer almaz. Ali’nin külahını Veli’ye giydirerek, hiç üretmeden, havadan gelir elde eder.
Üstyapıda ise Ortaçağcıdır, şeriatçıdır. İrticanın temel dayanağı ekonomik sınıf Tefeci-Bezirgânlıktır. Dini pek ustalıkla silah olarak kullanır. Bu yüzden, din kutsal silahıyla, kitleleri Allah ile aldatarak sömürüsünü sürdürür.
Tefeci-Bezirgân Sınıfın belki de en büyük çelişkisi budur. Dini kullanır ama dinin gereklerine uymaz. Dince faiz yasaktır ama faizi en acımasızca kullanır. Bunun için faiz sömürüsünü kitaba uydurması gerekir. Sonuçta kitabı tahrif eder. İşine göre yorumlar yapar. Bugün yaşadığımız Muaviye-Yezid İslamı budur. Ama bugünkü Din Bezirgânları kısa sürede gelmedi. Eski Din Bezirgânlarının devamcısıdırlar.
Tefeci-Bezirgân Sınıfı, 1950’den beri iktidarda. Finans Kapital+Tefeci-Bezirgân ortaklığı olarak… Finans-Kapitalin Anadolu’da hem siyasi, hem ekonomik ayaklarını oluşturur. Tefeci-Bezirgân Sınıf, yaklaşık 20 yıldan beri partisi AKP ile Türkiye’yi yönetiyor. Finans-Kapital ile ekonomik ortaklığı devam etse de siyasette Ortaçağcı, şeriatçı dayatmalarını sürdürüyor.
Tefeci-Bezirgânlığın en önemli özelliği vurguncu oluşudur. Özellikle faiz oyunlarını pek iyi becerir, pek iyi oynar. Bu sınıfın binlerce yılın deneyimiyle belki de en iyi bildiği iştir faiz oyunları… Son birkaç ayda bunu yaşadık.
Yakın geçmişte ne oldu?
Dinci Tayyip Diktatörlüğü, önce “Özelleştirme” diyerek elde ne varsa haraç mezat sattı. Cumhuriyet’in 90-100 yılda halkın alınteriyle ürettiği hemen tüm üretim araçlarını okuttu, yabancılara ve yandaşlara peşkeş çekti. Şeker fabrikaları, Tekel fabrikaları, SEKA, enerji santralleri, limanlar, madenler, Sümerbank ve Etibank tesisleri… Tek tek sayacak olsak buraya sığdıramayız. Ülkenin gelir getiren, üretim yapan tüm kuruluşları elden çıkarıldı, kapatıldı, üretimden koparıldı, arazileri satıldı.
Diğer bir çakallık yaklaşık 20 yıllık iktidarı süresince “sıcak para”yı yurt dışından yurt içine çekmekti.
Dünyada zaten bir “dolar bolluğu” vardı. Amerikan ekonomisi sıkıştıkça, Amerikan Emperyalizmi dolar basıyor, böylece hem ekonomisinin çarklarını döndürüyor, hem dünya çapında dış ticaret büyük ölçüde dolar üzerinden yürüdüğünden, ekonomik bunalımın yükünü dünya halklarının sırtına yıkıyordu. Aynı zamanda dünya piyasasındaki “dolar bolluğu” da bizim Tayyipgil gibi din bezirgânları tarafından değerlendiriliyor ve ABD tarafından karşılıksız basılan dolarlar yüksek faiz karşılığı ülkeye “sıcak para” olarak çekiliyordu. Böylece Tayyipgil belki günü kurtarıyor ama halkımız bu yüksek faizi ödemek zorunda kalıyordu. Karşılıksız basılan dolarlar ise bizim gibi ülkelerin halklarının sömürülmesi sayesinde değerini koruyor görünüyordu. (Aslında dünya ülkeleri, bugün biz dış ticarette artık dolar kullanmayacağız, merkez bankalarımızda dolar rezervi tutmayacağız, deseler, ertesi gün dolar fiyatı düşecek, dolar tuvalet kâğıdı olarak bile kullanılmayacaktır).
Din Bezirgânlarının ülkeye dolar sokma yollarından birisi de kirli bir iştir, kara para aklama işidir. Reza Zarrab olayını biliyoruz. Sedat Peker’in verdiği bilgileri biliyoruz. Latin Amerika’da Türkiye’ye gelmek üzereyken yakalanan kokain yüklü gemiyi biliyoruz. Tüm kirli paranın Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti üzerinden döndürüldüğünü gene Sedat Peker’in açıklamalarından öğreniyoruz.
Kirli para Din Bezirgânları için çok cazip. Çünkü hem ülkeye döviz girişi sağlıyorlar, hem de devlet gücünü kullanarak kasalarına daha büyük miktarda havadan para atıyorlar.
Din Bezirgânları neredeyse 20 yıla yakın bu politikayı (veya soygunu diyelim) sürdürdüler. Ne var ki, elde satılacak kaynaklar azaldı. Sıcak para girişi için daha fazla faiz gerekiyordu. Reza’nın yakalanmasıyla kara para girişi de azaldı. Bunların üstüne Rahip Brunson olayı bunların üstüne tüy dikti. COVID pandemisi de emperyalist metropolleri salladı. Ülkeye dolar girişi azalınca dolar fiyatı hızla yükseldi.
İşte bu noktada Din Bezirgânları Merkez Bankası kaynaklarını tükettiler. Dolar darlığı ortaya çıkınca bunu gizlemek için Merkez Bankası kasalarındaki dolarları sattılar. Yaklaşık 130 milyar dolar böyle buharlaştı. Bunu çarpanlar da büyük Din Bezirgânlarıdır.
Bu da durumu kurtarmayınca, bu kez “swap anlaşması” denilen yollara başvurdular. Başka ülkelerden dolar alarak güya karşılık olarak Türk Lirası verdiler. Ama değeri düşmekte olan TL’yi elin adamı ne yapsın? Bu desteğin karşılığında Tank-Palet fabrikası, İstanbul Borsası, Kanal İstanbul çevresindeki araziler, Varlık Fonu kapsamındaki zenginlikler ve potansiyel olarak ASELSAN, HAVELSAN, ROKETSAN gibi kuruluşların Arap sermayesine peşkeşi gündeme geldi. Ve bu sayede son olarak “Fetöcü” dedikleri Birleşik Arap Emirlikleri ile “swap” anlaşması yaptılar. Karşılığında verilenler şu anda meçhul.
Bu arada Tayyip; “faiz sebep, enflasyon netice”, dedikçe ve Merkez Bankası politika faizini düşürdükçe dolar tırmanmaya devam etti ve 18 TL’yi aştı. Politika faizi dedikleri, Merkez Bankasının bankalara verdiği paranın faizi. Gerçekte bankaların kredi faizleri düşmedi arttı, şu anda yıllık %35 civarında.
Örneğin, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı, Tayyip yalakası Rifat Hisarcıklıoğlu bile sıkışınca gerçekleri ifade etti. Sözcü’den okuyoruz:
“Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, dün yaptığı açıklamada, bazı bankaların son günlerde kredi faizlerini olağanüstü şekilde artırdıklarını belirterek, “Bazı bankaların yüzde 25’ler, 30’ler seviyesinde, hatta Kredili Mevduat Hesaplarına yüzde 35 civarında kredi faizleri uyguladıklarını da piyasadan duyuyoruz. Bankalarımızın artık daha vicdanlı davranmasını bekliyoruz” derken, bugün sozcu.com.tr’ye konuşan iş dünyası temsilcileri, kredi faizlerindeki hızlı yükselişe dikkat çekti.” (https://www.sozcu.com.tr/2021/ekonomi/piyasada-faiz-firtinasi-bu-faiz-oranlariyla-is-yapilmaz-6856307/)
Faiz düşürme sadece bir oyundu. Gerekçe “Nas” idi (Allah’ın ve Peygamber’in sözü karşılığı). Böylece dini bütün kesime de “bak, biz dinin gereklerini uyguluyoruz” diyorlardı. Gerçekte faiz almış başını gitmiş. Ve sanayici yakınıyor: Bu faizle yatırım olmaz diye bağırıyor. Büyük kandırmaca!
Bununla da yetinmediler. Başka bir oyun daha oynadılar. Bu oyun için önce AKP’li de olsa bürokrasiden gelme Lütfi Elvan’ı bakanlıktan aldılar (Lütfi Elvan’ın Devlet Planlama Teşkilatı’nda görev yapmışlığı var). Yerine alaylı Nureddin Nebati’yi getirdiler.
Nebati çekirdekten yetişme bir Din Bezirgânıydı. Urfalı bir taşra Hacıağasının 10 çocuğundan biriydi. Tuzu kuruydu. Faiz işinde deneyimliydi. Piyasa adamı bir dinciydi. En önemlisi, öteden beri Tayyip’in “hınk deyicisi” idi.
Nebati’nin atanmasıyla oyunun altyapısı ve vurucu gücü tamamlandı. Tayyip’in “faiz neden, enflasyon netice” tekerlemeleri ile dolar kuru 18 TL’yi görünce, 20 Aralık gecesi işi bitirdiler: Güya faizi artırmaksızın bankalarda vadeli TL hesabı olanlara dövize endeksli gelir sağlayacaklardı. Aynı anda piyasaya Merkez Bankasının arka kapısından kamu bankaları eliyle 8 milyarın üzerinde dolar sürdüler. (İktisatçı Haluk Bürümcekçi, 20-21-22 Aralıkta piyasaya sürülen dolar miktarının 8.6 milyar olduğunu hesaplamış). Böylece dolar 18 TL’den 11 TL’ye düşüverdi.
Bu adı konulmamış bir faiz oyunuydu. Buz gibi faizdir verilen.
Nitekim Saadet Partisi olsun, diğer dinciler olsun dini açıdan uygulamayı faizle eş tuttular (Her ne kadar AKP’nin fetvacısı Hayrettin Karaman; “faiz değil hibe”, dese de…) Örneğin Saadet Partisi Torbalı İlçe Başkanı şu sözleri etti:
“Sayın Cumhurbaşkanı’nın son kararı ile faiz teşviki ve hazine garantili kazançlar öne çıktı. Elinde serveti olanlar TL’ye çevirip bankalara yatıracaklar ve hazine onların kazançlarını garanti edecek. Burada sorulması gereken soru şu:
“Sayın Cumhurbaşkanı 1 saatte kur oyununu bozduk dedi. Madem böyle bir müdahale yeteneğiniz vardı neden dolar 18 TL’ye çıkıncaya kadar beklediniz? Peki ne oldu da Nas olayından vazgeçip Allah’ın haram kıldığı faize teşvik edercesine kur garantili TL mevduat sistemine geçildi. Yani paranı faize yatır mesela faiz %14 ise bu garanti bir de dolar kurundan aşağıdaysa farkını ödemeyi garanti ediyor.” (https://www.bizimtorbali.com/haber/saadet-partisinden-faizli-kur-farkina-tepki-17465)
Saadet Partisi Başkanı Temel Karamollaoğlu da faiz kandırmacasını açıkça ortaya koydu:
“(…) Dövizdeki durum normal bir gidişat yok. Yüzde 60’lık bir dalgalanmayı hiçbir ekonomi kaldıramaz. Daha düne kadar Nass var denildi, şimdi yüksek kuru adını faiz koymayıp destek dediler ama paradan para kazanmayı insanlara vermek neyle izah edilebilir. Faizin adını değiştirmekle bunun hükmü değişmez.” (https://www.yenicaggazetesi.com.tr/saadet-partisi-genel-baskani-temel-karamollaoglundan-ortulu-faiz-cikisi-hani-nass-vardi-494744h.htm)
Yıllardan beri AKP şakşakçılığı yapan Cüppeli Ahmet Hoca ise Fatih Altaylı ile yaptığı söyleşide “Nas” kandırmacasına dikkat çekiyordu:
“Fatih Bey, Nas anladık da, burası şeriat devleti mi! Şeriat devleti ilan edildiyse ona göre davransınlar. Yarım Nas olmaz. Madem öyle 1 bile faiz vermeyeceksin. Devlet de 1 bile faiz almayacak. Nas’ın azı çoğu olmaz. Yarım yamalak Nas da olmaz. Bakın bu durum İslam’a büyük zarar veriyor. Farkındalar mı bilmiyorum. Biz içindeyiz cemaatin, görüyoruz. Bu ekonomik politikayı Nas diye sürdürürsen ve millet batarsa herkes ‘Kuran batırdı bizi’ demeye başlayacak. Suçu Kur’an’da, İslam’da bulacak. Millet dinden, Kuran’dan uzak duracak. Sonunda batışın faturasını Kur’an’a çıkaracak. Madem Nas diyeceksin. O zaman hepten şeriat ilan et. Bakalım ne oluyor görelim. Öyle değil mi ama?” (https://www.haberturk.com/yazarlar/fatih-altayli-1001/3271713-cubbeli-sonunda-millet-kuran-i-suclayacak)
Demek ki, Din Bezirgânlarının “Nas”a sığınmaları da çare değildir.
Olan bu arada; “Bu adam faizi düşürme peşinde. Demek ki dolar daha da artacak”, diyerek varını yoğunu dolara yatıran, 18 TL’den dolar alan küçük tasarruf sahiplerine oldu, Nebati’nin deyişiyle “çarpıldılar”. Dolar bir anda 11 TL’ye indi. Önceden aldıkları dolarları 18 TL’den satan Din Bezirgânları hemen 11 TL’den dolar alarak gelirlerini katladılar.
Nebati’nin itirafıdır: Çarpılanlar küçük tasarruf sahipleriydi ama çarpanlar Din Bezirgânlarıydı. Çünkü durumdan ancak onların haberi vardı.
Çarpanlar bellidir: Modern görünümlü Din Bezirgânları.
Dünya Bankası, geçen yıl dünyada kamu-özel işbirliği kapsamında en fazla kamu ihalesi alan 10 firmayı saydı. Bu firmalardan beşi Türkiye’den. Tabiî içlerinde milleti sinkaf eden Cengiz de var: Kalyon, Kolin, Cengiz, Erg, Rönesans. Ayrıca, suyun başındakiler (Tayyip, Nebati, Berat vb. Din Bezirgânları da vurgunu kaçırmamışlardır) (Cumhuriyet, 8 Haziran 2021).
Bütün bunlara rağmen dolara olan talep düşmüyor. Dolar mevduatı artıyor. Nitekim, talep artışı sonucu doların TL karşılığı 13’ün üzerine çıktı.
Dolar bu düzeyde kalır mı?
Mümkün değil!
Çünkü Merkez Bankası kasası tamtakır. Elin parasını (swap parasını) saymazsak eksi 55 milyar dolarda. Üretim yok. Ülke batmış durumda.
Zaten bu AKP bunun için, ülkeyi batırmak, çökertmek için getirilmedi mi? Bunu yaptılar, yapıyorlar.
Ekonomi bu durumdayken amaçlanan böyle garantili yüksek faiz getirerek yeniden sıcak parayı çekmek. Bir yandan da küçük tasarruf sahibinin kalan birikimlerini söğüşlemek. Tabiî, sıcak paranın faizi halkımızın sırtından çıkarılacak.
Hadi doların yükselişini bir süreliğine yavaşlattılar diyelim, pahalılık ne olacak, denilecek. Bunu da adı konulmamış IMF programları ile yavaşlatmaya çalışıyorlar: Zam ve vergi artışı!
Böylece halkın alım gücünü düşürerek talebi azaltmayı ve fiyat artışlarını frenlemeyi düşünüyorlar.
Ama nafile… Çünkü sorunun çözümü üretim artışıyla sağlanır. Bunlarsa Türkiye’nin tüm üretim gücünü bitirdiler. Ekonominin çarkını el parasıyla çeviriyorlar. Merkez Bankasının ihtiyaç akçası bile elden çıkarıldı. Bu durumda yatırım da olmaz. Ancak sıcak para gelir, çarpar çıkar.
Son 3-4 yılda 130 milyar dolar nasıl çarpıldıysa, son 1 ayda da Merkez Bankası kasalarından ortama saçılan yaklaşık 20 milyar dolar benzer şekilde yerli yabancı Parababaları ve Din Bezirgânları tarafından çarpıldı.
Sonuç olarak Tayyip Diktatörlüğü günü kurtarma peşinde. Yaptıkları TL’yi korumak değil, tersine doların kuyruğuna takmak ve ülkede dolarizasyonu körüklemek.
Bunun ceremesini de işsizlik pahalılık cenderesinde ezilen halkımıza yüklüyor. Yeni yıla da ağır zamlarla başladılar.
Bu vatan hainleri eninde sonunda yargılanacaklar. Yurt dışına kaçsalar da kaçırdıkları milyar dolarları yemeleri nasip olmayacak.