Haddini bil Süha Umar! Hadi başka kapıya!..
Av. Tacettin Çolak
Geçtiğimiz günlerde ilkin (12 Haziran 2020’de) Cumhuriyet Gazetesi’nde, sonra da (13 Haziran 2020’de) Odatv’de “Ege adaları kime aittir” başlıklı bir yazı yayımlandı. (https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/olaylar-ve-gorusler/ege-adalari-kime-aittir-suha-umar-1744554) (https://odatv4.com/anlama-kilavuzu-ege-adalari-kimin-13062041.html)
Yazının başlığı ve yazarının emekli büyükelçi olması hemen ilgimizi çekti. Sandık ki, Ege Adaları ile ilgili bilmediğimiz önemli bilgilere ulaşacağız.
Öyle ki Odatv’ciler başlığa; “Anlama klavuzu. Üşenmeyin okuyun; lokum gibi bilgiler” diye eklemeler yaparak yazıya güzellemelerde bulunmuşlar.
Bir de ne görelim; daha yazının başında; bir kibir, bir kibir…
Şu satırlara bir bakın:
“Bir süredir, aralarında Milli Savunma Bakanlığı bir eski Genel Sekreteri’nin de bulunduğu bazı kişiler, Yunanistan’ın Ege’de Türkiye’ye ait 18 adaya el koyduğunu yazıp, çizmektedirler. Bu konuda yaratılmaya çalışılan fırtınaya, CHP Genel Başkan Yardımcısı, meslektaşım Büyükelçi Ünal Çeviköz’e atfedilen bir bilgi notunun basına sızdırılması da katkıda bulundu. Yıllarını bu konu ile uğraşmakla geçirmiş hâlâ da değişik yönleri ile uğraşmaya devam eden bir kişi olarak birkaç cümle de ben edeyim.”
Gördüğümüz gibi, Ege’de Yunanistan’ın işgali altındaki adalarımızı ilk kez kamuoyunun gündemine taşıyan ve halen; ısrarla ve inatla gündemde tutan Sayın Ümit Yalım’ın ismini vermiyor. Sayın Yalım’la birlikte vatan topraklarının savunusu yapan bizlerden de “bazı kişiler” diye bahsediyor.
Yazının devamında; “Yunanistan’ın Ege’de Türkiye’ye ait adalara el koyduğunu, Türkiye’nin buna sesiz kaldığını dile getiren, “hikmeti kendinden menkul kişiler” haklıdırlar ama kısmen.“Adaları biz değil bizden öncekiler verdi.” diye, yine doğruluğu kendilerinden menkul savlarla ortada dolaşanlar ise haksızdırlar.” diyerek megalomani zirve yapıyor.
Bizler; “Hikmeti kendinden menkul kişiler”mişiz.
Hadi ordan be…
Senin ne hikmetin var hafız? Biz bir şey bulamadık…
Dışişlerinden emekli olmuşsun ama 2002’de tekrar Dışişleri Bakanlığı’na dönmüşsün ve AKP döneminde; 2003 yılında bakanlık müşaviri olmuş, 2004 yılında İkili Siyasi İşler Genel Müdürlüğü yapmışsın. 2008-2010 yılları arasında da Sırbistan Büyükelçisi olmuşsun.
Madem devlette yıllarca Büyükelçilik yapmışsın ve kendi deyiminle “Ege Sorunu”nu bilen birisin, bu sorunla ilgili bugüne kadar sen ne yaptın, peki?
Ege Denizi ve buradaki Yunanistan’ın işgali altındaki adalar sorunu senin mitolojik, tarih bilgilerinin çoook ötesinde.
Ege Denizi’ndeki adalarımızın işgali 2004 yılından itibaren daha bir pervasız hal almıştır.
Öyle ki, senin meslektaşlarından, zamanın Dışişleri Bakanlığı görevlisi Basat Öztürk; katıldıkları bir resmi toplantı arasında Sayın Yalım’a; “bu adaların AKP hükümetinin bilgisi dahilinde işgal edildiğini”, söylemiştir.
Biz, yaptığımız suç duyurularında bu adamın da tanık sıfatıyla dinlenmesini istedik, hep.
Bugün itibariyle Yunanistan; Ege’de 16 yıldır işgal ettiği 18 Ada ve 2 kayalığa bayrak dikmekle kalmadı. Buraları yerleşime açtı, silahlandırdı.
Yunanistan Ege Adaları’nda 2004’ten bu yana daha başka neler yaptı ve yapmakta?
Bak, sana anlatalım.
Adamlar, artık Ege Denizi’ni bir Yunan Gölü gibi görmekteler. Balıkçılarımız kendi karasularımızda av yapamıyorlar. Yapanların bir kısmı tutuklanıyor, bazıları da öldürülüyor.
Adalarda maden çıkartıyorlar. Turizm tesisleri, askeri garnizonlar, kiliseler açıyorlar. Gerçek silahlarla askeri tatbikatlar yapıyorlar. Kuzu çeviriyorlar. Cumhurbaşkanları, Genel Kurmay Başkanları, Kuvvet Komutanları ve hatta AB üyesi ülkelerin siyasetçileri/diplomatları sürekli bizim karasularımızı ve hava sahamızı ihlal ederek, bu adalarda denetimler yapıyor.
Türkiye’nin taraf olmadığı 1947 Paris Antlaşması ile asker ve silahtan arındırılmış olması gereken On İki Adaya da askeri tesisler kurarak ağır savaş silahları yerleştirdiler. Buralarda gerçek mermilerle tatbikatlar yapmaktalar.
Kısacası Yunanistan; Ege Denizi’ndeki karasularını fiilen 12 mile çıkarttı. Hava sahamızı “kısa günde kırk kere” ihlal etmekte. Hatta hava sahamızı ihlal ettiği için kendisini uyaran yetkililere Türkçe küfür savuran Yunan Savunma Bakanı’na uluslararası hukuktaki “mukabeli-i bilmisil” (misliyle karşılık verme) ilkesi kimsenin aklına gelmemekte.
Oysa biliyorsun, 24 Kasım 2015’te Suriye sınırında bir Rus savaş uçağı, 14 saniye hava sahamızı ihlal etti diye Türk F-16’ları tarafından düşürülmüştü.
Yani ülkenin doğusunda anında “angajman kuralları” devreye girerken, batısında 16 yıldır karasularımız, hava sahamız kevgire dönmüş durumda. Üstüne bir de küfür yendiği halde bu “angajman kuralları”nı hatırlayan çıkmıyor ne hikmetse.
AKP iktidarı ve emrindeki Genel Kurmay Başkanları, kuvvet komutanları; bu işgale tepki gösteren Sahil Güvenlik Komutanlığı’nda görevli subaylara; “Adalara Yaklaşmayın”, talimatı vererek görev rutinleri gereğince devriyeye çıkmalarını bile engellediler.
Bu engellemeyle ilgili olarak Sayın Ümit Yalım’ın; 10 Mayıs 2017 tarihinde Sözcü Gazetesi’nde, açıklamaları olmuştu. Biz de, Halkın Kurtuluş Partisi olarak 23 Mayıs 2017 tarihinde Çeşme Savcılığına suç duyurusunda bulunduk.
Bak, daha başka neler yapmışız.
Başta Tayyip Erdoğan olmak üzere ilgili bakanlar ve askeri yetkililer ile İzmir, Aydın, Muğla Valileri hakkında; Türk Ceza Kanunu (TCK)’nin 302’nci maddesinde öngörülen; “Devlet topraklarının tamamını veya bir kısmını yabancı bir devletin egemenliği altına koymaya veya devletin bağımsızlığını zayıflatmaya veya birliğini bozmaya veya devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmaya yönelik fiiller”, nedeniyle onlarca suç duyurusunda bulunduk.
Her ne kadar bugün için bu dosyalarda soruşturma yapacak cesarette Cumhuriyetin Savcısı çıkmasa da eninde sonunda, adliyenin tozlu raflarında bekleyen bu dosyalar ele alınacak ve sorumlular yargılanacak.
Yine, Yunanistan’ın Ege Denizindeki adalarımızı işgal etmesi, balıkçılarımızı katletmesi ve tutuklaması; BM Deniz Hukuku Sözleşmesinin 102’nci maddesinde tanımlanan, DEVLET GEMİSİ İLE DENİZ HAYDUTLUĞU suçunu oluşturduğundan ve Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM)’nin kuruluşunu öngören Roma Statüsünün “Divanın Yargı Yetkisine Giren Suçlar”ı düzenleyen 5’inci maddesinde öngörülen “Savaş Suçları” ve “Saldırı Suçu” kapsamına girdiğinden, Roma Statüsünü imzalayan Yunanistan Devleti hakkında Statü’nün “Yargı Yetkisinin Kullanılmasına İlişkin Önşartlar” başlıklı 12. maddesi uyarınca Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM)’ye partimiz tarafından başvuru yapıldı.
Daha birçok eylem ve etkinliğimizi saymayalım burada tek tek.
Peki, bu süre içinde sen ne yaptın? Senin hiç sesini soluğunu duymadık…
Bir de kalkmış; “Kısmen haklı”, olduğumuzu söylüyorsun.
Peki hangi kısımlarda haksızız?
Yok…
Ardından; “adaları biz değil bizden öncekiler verdi diyenler haksızdırlar”, diyorsun.
Ama kim bunlar?
O da yok…
Bunların AKP’giller ve onların reisi olduğunu yazmıyorsun, yazamıyorsun. Diplomatik dille dahi olsa siyasi iktidar diyemiyorsun.
“Hiçbir iktidar böylesine önemli bir konuyu, olması gereken biçimde izlememiştir ve izlememektedir.”, türünden genellemelerle işi geçiştiriyorsun.
Hakkını yemeyelim; “merak edenler için yazayım”, diyerek merakımızı da gideriyorsun. (!!!)
Veee, “Örneğin, Didim’in karşısındaki Eşek (Agathonissi) ve Bulamaç (Farmakonisi) Adaları, Yunanistan’a ait değildir. Türk karasuları dışında kaldıkları düşünülüyorsa, aidiyetlerinin, Türkiye ile Yunanistan arasında görüşme yoluyla belirlenmesi gerekir.” diyerek çapının ne olduğunu da gösteriyorsun.
Yani sana göre Ege’de iki adanın aidiyeti Yunanistan’a ait değilmiş.
Kime aitmiş? Onu da söylemiyorsun. “Türkiye ile Yunanistan arasında görüşme yoluyla belirlenme”liymiş.
Yahu, görüşme yolu mu kalmış?
Adamlar 16 yıldır işgalini ilhaka dönüştürmüş, sen görüşmeden bahsediyorsun. Kaldı ki, Yunanistan’ın işgal ettiği ada sayısı iki değil, on sekiz.
Diğer on altı ada senin gündeminde bile değil efendiii…
Ardından da; “egemenlik sorunları, çözümü en güç sorunlardır. Zamanında gerekli adımlar atılmazsa sonu savaşla da bitebilir.”, diyorsun.
“Yunan yayılmacılığını önlemenin yanıtının 1996 Kardak bunalımında”, olduğunu söylüyorsun, o kadar…
Kardak; Yunanistan’ın bayrak diktiği bir kayalıktı. İki gün içinde de o bayrağın yerine Türk Bayrağı çekilmişti.
Peki, 2004 yılından bu yana 16 yıldır ne yapılıyor? Hiç…
Sen ve senin gibi kapıkullarının hiç sesi çıkmadı bütün bu işgallere, saldırganlıklara. Bir kısmınız ise; “aidiyeti belli olmayan kara parçaları”, türünden zırvalamalarla, Yunan tezine destek attı.
Sen bunları görmezden geliyorsun.
Eğer olması gerektiği gibi davranırsan iktidarla ters düşersin, değil mi?
Nerde sizde bu yürek? Kapıkulu geleneğiyle binbir türlü hesap içindesiniz.
O kadar uzun yazının içinde; “egemenlik sorununun çözümü”, olarak önerdiğin yöntem ise Yunanistan’la “görüşmeler yürütmek”…
Bir de haddini aşıp; “ulu orta ahkâm kesmek”, diye bizleri küçümsüyorsun.
Siz, alışmışsınız “kapıkulluğuna”…
Ya da “gözlerimi kaparım vazifemi yaparım” memurluğuna.
Devlette etkili ve yetkili yerlerde bulunduğun günlerde hiç sesin çıkmıyordu. Şimdi kalkmış ısmarlama yazılar yazıyorsun. Ünal Çeviköz gibi ajanları savunmaya, aklamaya kalkıyorsun.
Sonra da; kendini “bir bilen” ilan ediyorsun.
Hadi ordan be…
Sen; manda tezeğinden iri bu palavraları, Odatv’cilere, Cumhuriyet’çilere yutturabilirsin ancak.
Senden hiçbir cacık olmaz bay kapıkulu.
Hadi başka kapıya…