Site rengi

Tasarım

“Memleketin Polisi Vardır, Jandarması Vardır, Ordusu Vardır, Adliyesi Vardır” Dememek…

25.12.2024
242
A+
A-

Orhan Sur

Yıl 1933. Antiemperyalist Birinci Ulusal Kurtuluş Savaşı’mızın Zaferi üzerine inşa edilmiş olan Laik Cumhuriyet’imizin Onuncu Yıldönümü yaklaşmaktadır. Ulusal Kurtuluş Savaşı’mızın Önderi Mustafa Kemal, Çökkün Osmanlı’nın çürüttüğü toplumdan yadigâr kalan tüm unsurları bertaraf etme savaşını sürdürmektedir. Ortaçağcı İrtica ise palazlanmak ve memleketi 10 yıl önce hezimete uğratılan Batılı Emperyalist Haydutlara yeniden peşkeş çekmek için fırsat kollamakta, pusuda beklemektedir.

Nitekim 1925’in Şubat ayında Şeyh Sait adlı satılmış, Laik Cumhuriyet’e kast ederek gerici bir ayaklanma başlatmış, ayaklanma aynı yılın Nisan ayında bastırılmıştır. 23 Aralık 1930’da ise Laik Cumhuriyet’imizin kahraman neferleri Teğmen KubilayBekçi Şevki ve Bekçi Hasan, yine Ortaçağcı insan kasapları tarafından Menemen’de alçakça katledilmiştir. Bu hain kalkışmanın elebaşları olan Giritli Derviş Mehmet, Şamlı Mehmet, Sütçü Mehmet Emin, Nalıncı Hasan ve Küçük Hasan kısa süre içinde yakalanarak hak ettikleri cezalara çarptırılmış, Genç Laik Cumhuriyet’in yöneticileri, Antiemperyalist Birinci Ulusal Kurtuluş Savaşı’mızın kazanımlarının titizlikle korunması yönündeki kararlılıklarını ve iradelerini bir kez daha dosta düşmana göstermiştir.

İşte o yıllarda, Mustafa Kemal önderliğindeki Laik Cumhuriyet’in kadroları, bir taraftan Ortaçağcı İrticaya karşı mücadele ederken diğer taraftan yeni uygulamalar hayata geçirirler. Bu kapsamda 18 Temmuz 1932 tarihinde yayımlanan bir genelgeyle Ezan tüm camilerde Türkçe okunmaya başlanır. Fakat Bursa’daki gerici bir güruh, bu genelgeyi ihlal ederek Bursa’nın köylerine kadar inip Ezanın yeniden Arapça okunması yönünde insanları tahrik eder. Sonuçta Bursa Ulucami imamı, Ezanı Arapça okumaya başlar.

Yukarıda andığımız Şeyh Sait İsyanı ve Teğmen Kubilay’ın katledilmesi türünden Laik Cumhuriyet’e yönelik gerici kalkışmalar, Mustafa Kemal’in belleğinde hâlâ canlılığını korumaktadır. Bursa’daki Arapça Ezan olayı kendisine aktarıldığında, işte bu capcanlı tehlike zihninde şimşekler çakmasına neden olur. Gerisini, 1932 yılından ölümüne kadar Mustafa Kemal’in yaverliğini yapan Cevdet Tolgay’dan takip edelim:

“3 Şubat 1933 akşamı İzmir’de, Kordon’daki köşkte akşam yemeği sırasında Bursa’daki ezan olayı intikal etti. İlk gelen haberler, Gazi’yi hayli asabileştirdi. Alakadar etti. Devrimlerine karşı olan her hareket Gazi’yi şiddetle mukabeleye sevk ediyordu. O zaman devrimler daha yeniydi. Atatürk soyadını da almamıştı. Gazi Mustafa Kemal Paşa’ydı.

“İlk tepkisi ‘Bursa’ya baskın yapacağız’ şeklinde oldu. O gece, İzmir’de verilen baloya gitmediğini hatırlıyorum. Hareket tarihimiz 4 Şubat 1933 oluyordu. Saat 03.30’da Afyon’a hareket ettik. (…)

“Bilecik’ten hareketle 09.30’da Bursa’ya geldik. Gazi, gelir gelmez işe el koydu. Meşgul oldu. Hadise sanıldığı kadar büyük mahiyette değildi. Fakat ilgililer, hadisenin takibinde gevşek davranmışlardı. Ancak Atatürk, olayı, kendi inkılaplarına karşı bir hareket olarak ele aldı.”[1]

Mustafa Kemal Bursa’daki Arapça Ezan olayına el koyup gerekli tedbirleri aldıktan sonra aynı gün, Bursa’dan ayrılmadan önce akşam yemeği sırasında yanında bulunanlara; azminin, kararlılığının ve devrimciliğinin en dolaysız göstergelerinden biri olan ve Tarihe “Bursa Nutku” olarak geçen şu meşhur konuşmayı yapar:

“Türk genci, inkılapların [devrimlerin] ve rejimin sahip ve bekçisidir. Bunların lüzumuna, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır; rejimi ve inkılapları benimsemiştir. Bunları zayıf düşürecek en küçük veya en büyük bir kıpırtı ve bir hareket duydu mu; bu memleketin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adliyesi vardır demeyecektir. Hemen müdahale edecektir. Elle, taşla, sopayla ve silahla, nesi varsa onunla, kendi eserini koruyacaktır. Polis gelecektir; asıl suçluları bırakıp suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, ‘Polis henüz inkılap ve Cumhuriyetin polisi değildir’ diye düşünecek, fakat asla yalvarmayacaktır. Mahkeme onu mahkûm edecektir. Yine düşünecek: ‘Demek adliyeyi de ıslah etmek, rejime göre düzenlemek lazım.’

“Onu hapse atacaklar. Kanun yolundan itirazlarını yapmakla beraber bana, İsmet Paşa’ya, Meclise telgraflar yağdırıp haksız ve suçsuz olduğu için tahliyesine çalışmasını, kayrılmasını istemeyecek… Diyecek ki, ‘Ben inanç ve kanaatimin icabını yaptım. Müdahale ve hareketimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı meydana getiren sebep ve amilleri [etkenleri] düzeltmek de benim vazifemdir.’

“İşte benim anladığım Türk genci ve Türk gençliği…”[2]

Antiemperyalist Birinci Ulusal Kurtuluş Savaşı’mızın Önderi Mustafa Kemal’in gerçek kimliği, işte bu sözlerde gizlidir. Zaten böyle olduğu için tüm ABD-AB uşağı Ortaçağcı gericiler, bugün bile Mustafa Kemal’in bu sözleri hiçbir zaman söylemediğini iddia ederek tarihi gerçekleri tersyüz etmeye çalışmaktadırlar. Oysa bu sözlerin söylendiği, ikinci dipnotta verdiğimiz kaynakta, tüm tanıklar ve belgelerle şüpheye yer bırakmayacak şekilde kanıtlanmıştır.

ABD-AB uşaklarının Bursa Nutku’nu yok etmeye çalışmaları tabiî ki anlaşılabilir bir durumdur. Çünkü söz konusu konuşmadaki her cümle, her öğüt, Antika ve Modern Gericiliğin kalbine saplanan birer ok niteliğindedir. İşte bu yüzden Bayar-Menderes çetesinin Amerikan uşağı Demokrat Parti iktidarı, Ortaçağcı Said-i Nursi taraftarı meczupların iyiden azgınlaştığı günlerde, 19 Mayıs 1958 tarihli nüshasının birinci sayfasında Bursa Nutku’na yer veren Ulus Gazetesi’ne soruşturma açmıştır. Bursa Nutku, tıpkı DP gibi, ABD Emperyalist Haydudunun uşaklığını yapan AKP’giller’in, efendilerinin emri üzerine Pensilvanyalı İblis Fethullah Gülen’le birlikte Türk Ordusu’nu çökertmek için tezgâhladığı “Ergenekon” adlı kumpas davasında da suç delilleri arasına girmiştir.[3]

Gün, Bursa Nutku’nun ve Mustafa Kemal’in İzinden Gitme Günüdür

Yukarıda da anlatıldığı gibi Bursa Nutku, Cevdet Tolgay’ın ifadesiyle çok da “büyük mahiyette” olmayan bir olay üzerine söylenmiştir. Oysa içinde yaşadığımız şu karanlık günlerde, bırakalım bir camideki münferit gericilik faaliyetini, yüzbinlerce şehidin kanı ve canı pahasına zafere ulaştırdığımız Antiemperyalist Ulusal Kurtuluş Savaşı’mızın eseri olan Laik Cumhuriyet’in neredeyse tüm kazanımları yok edilmektedir. “Bağımsızlık Benim Karakterimdir” sözlerini düstur edinmiş Mustafa Kemal ve Silah Arkadaşlarının kurduğu Laik Cumhuriyet, 1950’li yıllardan beri ABD Emperyalist Haydutlarının yarısömürgesi konumundadır. ABD tarafından iktidar koltuğuna oturtulmuş olan ve son 22 yılda memleketin tüm varını yağmalayan, vatan topraklarını parsel parsel satan, halkımızı kuru ekmeğe kuru soğana muhtaç hale getiren Ortaçağcı AKP’giller iktidarı; Laik Cumhuriyet’imizi yıkıp yerine kendi Ortaçağcı Faşist Din Devletlerini kurmak için canhıraş biçimde çalışmaktadır.

Mustafa Kemal’in Bursa Nutku’nda dile getirdiği tüm öngörüler ne yazık ki günümüzde çok daha ağır biçimde gerçekleşmektedir:

Memleketin Polisi, tıpkı Bursa Nutku’nda belirtildiği gibi “asıl suçluları bırakıp suçlu diye” hak arama mücadelesi veren işçilere, köylülere, aydınlara, gençlere müdahale etmektedir.

Memleketin Jandarması, bir önceki Jandarma Genel Komutanı Arif Çetin gibi siyasal iktidar kuklalarına emanet edilmiş, kıpırdayamaz duruma getirilmiştir.

Memleketin Ordusunun başı, Amerikancı-NATO’cu sözde generallerle bağlanmıştır. Ergenekon, Balyoz, Casusluk, Poyrazköy gibi kumpas davaları, ardından da İki Amerikancı Ortaçağcı Gücün yani AKP’giller ve FETÖ’nün giriştiği Laik Cumhuriyet’in Ganimetlerini Paylaşım Savaşı’yla kurt dalamış keçi sürüsüne döndürülmüştür. Vatansever Genç Teğmenlerimiz, “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz!” sloganını haykırdıkları için Ordudan ihraç edilme noktasına getirilmiştir.

Memleketin Mahkemeleri ise büyük oranda AKP’giller adlı zulüm iktidarının, üzerine hukuk kılıfı geçirilmiş sopası, operasyon silahına dönüştürülmüştür. Ne acıdır ki memleketin Yargısı adalet dağıtmayı bir kenara bırakmış, çıkar amaçlı organize bir suç örgütü olan AKP’giller’in binbir türlü vurgununun, soygununun, kamu malı hırsızlığının üzerini örtmeye, bu zulüm iktidarına yönelik her türlü tehlikeyi bertaraf etmeye odaklanmıştır.

Yani tehlike, Bursa Nutku’nun söylendiği 1933 yılıyla kıyaslanamayacak derecede büyüktür. O halde can çekişen Laik Cumhuriyet’imizi önce ABD uşağı AKP’giller’in elinden kurtarmak, ardından da insanlarımızın Hür, Güçlü, Mutlu ve Tam Bağımsız şekilde yaşamasını mümkün kılacak yepyeni bir sosyal yapı inşa etmek için halkımızın, özellikle de Mustafa Kemal’in “inkılapların ve rejimin bekçisi” olarak nitelendirdiği Gençliğimizin üzerine düşen sorumluluk da büyüktür.

Bu memlekette elbette vatansever, Mustafa Kemalci, Laik, halkının ve ülkesinin geleceği için kaygılanan askerlerimiz, polislerimiz, savcı ve yargıçlarımız vardır. Ancak ne yazık ki ABD-AB Emperyalistlerine uşaklıkta sınır tanımayan AKP’giller iktidarının yarattığı faşizm düzeninde bu unsurlar terörize edilmiş, sindirilmiş, korkutulmuştur. Güçlü bir halk hareketinin yaratılması durumunda bu vatansever unsurların, halkın haklı mücadelesinden yana tutum belirleyeceğine kuşku yoktur.

Bugünkü koşullarda Gerçek Devrimcilere düşen en büyük görevlerden biri de işte bunun başarılmasıdır. Acil ve yakıcı görev; ABD-AB Emperyalistlerinin her türlü desteği sayesinde tepeden tırnağa örgütlü olan AKP’giller iktidarına karşı tepeden tırnağa örgütlü bir halk hareketi yaratmaktır. Bütünüyle örgütsüz olan halkımızın Ortaçağcı gericiliğe ve AKP’giller’in zulüm düzenine karşı isyanı olan Şanlı Gezi Direnişi’mizin AKP’giller’i korkudan nasıl tir tir titrettiği hâlâ hafızalardadır. Halkımızın doğru ve gerçek bir önderlik altında örgütlenmesi durumunda bu Amerikan uşaklarının örgütlü halk kitlelerini korkutabilmeleri, sindirebilmeleri, bugünkü halk düşmanı politikalarını uygulamaya devam edebilmeleri mümkün değildir.

O halde gün, Mustafa Kemal’in Bursa Nutku’nda ortaya koyduğu kararlılığı, iradeyi, özgüveni ve her şeyden önce cesareti sergileme günüdür.

Gün, hiçbir meşruiyeti bulunmayan, Türkiye’nin yararına çalışmayan, ülkemizi “Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)” çerçevesinde parçalayıp yok etmekle görevli AKP’giller’in yıkılma noktasına getirdiği Laik Cumhuriyet’imizi “elle, taşla, sopayla ve silahla”, neyimiz varsa onunla koruma günüdür.

Gün, Mustafa Kemal’in Bursa Nutku’ndaki inanç ve kararlılıkla, “Yaşasın İkinci Kurtuluş Savaşı’mız!” şiarıyla mücadele eden Halkın Kurtuluş Partisi saflarında örgütlenme ve mücadele etme günüdür!

13 Aralık 2024

[1] Aktaran: Gazeteci Mustafa Ekmekçi, Milliyet Gazetesi, 1 Aralık 1966.

[2] Reşit Ülker, Atatürk’ün Gizlenen Bursa Nutku, Nokta Kitap, Eylül 2008, s. 23-24.

[3] https://www.odatv.com/siyaset/ilk-ergenekon-belgesi-80-yil-once-bugun-uretilmisti-31057.