Site rengi

Tasarım

Nasıl yalan söyleyecek acaba?..

03.04.2016
798
A+
A-

 

Türkiye’de ekonomi batmış-çökmüş (ne derseniz deyin fark etmez. Yine aynı kapıya çıkar…), toparlanış hazırlıkları içindeymiş! Ve “İhracatta en kötü geride kal”mış!

Bunu söyleyen kim?

2002 yılından beri iktidarda olan bir Partinin büyük Reisi! Önce Başbakanı, sonra Cumhurbaşkanı olan şahıs söylüyor bunu! Bundan büyük itiraf olur mu?..

 

 

Yemek yer, su içer gibi gayet doğal bir şekilde, değil mi?.. Ama yine de Allah yardımcısı olsun(!)

Kimin mi?

Damat Berat’ın!

Hani Büyük Reis’in damadı Bakan ya, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı, Çin’e gidiyormuş. Görüşmeler yapacakmış devlet adına, Hürriyet Gazetesi’nden Neşe Karanfil’in haberine göre:

“4 gün boyunca Çin’de üst düzey temaslarda bulunacak olan Albayrak, Türkiye’nin yeni dönemdeki hedeflerini ve projelerini Çinli muhataplarıyla paylaşacak, işbirliği ve yatırım imkânlarını anlatacak. (…)

“(…) Albayrak burada Türkiye ekonomisinin istikrarını ve güvenli yatırım ortamını anlatacak; Türkiye’deki projelere yatırım çağrısı yapacak. (…)” (http://www.hurriyet.com.tr/albayraktan-cin-cikarmasi-40073334)

İşte zurnanın zırt dediği yer tam da burası: Damat “Türkiye ekonomisinin istikrarını ve güvenli yatırım ortamını anlatacak”mış.

Hangi istikrar, hangi güveni anlatacak acaba?

Damat, Çinli muhataplarını da Türkiye’deki “Hüloog”cularından mı sanıyor acaba? Yoksa nasıl anlatır yukarıdaki söylenenleri?

 

Ekonomisi istikrarlı Türkiye(!)

“Türkiye ekonomisinin istikrarını ve güvenli yatırım ortamını”(!) öyle mi?

“Hadi canım sen de!” deyip İsmet İnönü Paşa’yı gel de anma şimdi…

Paşa’nın ruhunu rahatsız etmiyoruzdur umarız. Ama, sözünün tam yeri oluyor bu tür durumlar.

Hangisinden başlayalım? “Ekonomik istikrar”dan mı, “güvenli yatırım ortamın”dan mı?..

Ha fark eder mi, diyeceksiniz; ha Ali Hoca ha Hoca Ali. Al birini vur ötekine. İkisi de birbirinden berbat. Görelim…

En çarpıcı ve en acı değerlendirmeden başlayalım. TÜSİAD’ın düzenlediği Paris Bosphorus Enstitüsü toplantıları için İstanbul’a gelen Euler Hermes Grubu Baş Ekonomisti Ludoviç Subran’ın değerlendirmesinden. Hürriyet Gazetesi yazarlarından Erdal Sağlam’ın sorularını yanıtlayan Subran’ın: “Türkiye’de şirket alımları için yabancı sermayenin ne zaman geleceği” sorusuna verdiği yanıt şu:

“Türkiye zaten satışta bir ülke. 3 yılda yüzde 40 devalüasyon yaşamış ülke doğal olarak varlıkları satışta olan bir ülkedir. Satışta bir ülke ama sermaye şirketleri alımları için varlık değerlerinde dibi görmek ister” diyor. Ve: “Politik gerilim sürdüğü müddetçe varlık değerlerinde daha da düşüş beklediğini” ekliyor. (http://sosyal.hurriyet.com.tr/yazar/erdal-saglam_8/turkiye-satista-ama-sirket-alimlari-icin-dip-beklenir_40076576)

Türkiye’yi ve Türkiye ekonomisini bir yabancı şirketin baş ekonomisti böyle görüyor:

“Türkiye satışta”!

Ve ekonomide daha dip gelmemiş. Gelecekmiş… Yani Türkiye ekonomisini çok daha kötü günler bekliyormuş.

Zaten bunu Büyük Reis de geçen gün (26 Mart), Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) tarafından Lütfi Kırdar Kongre Merkezi’nde düzenlenen Dünya Türk Girişimcileri Kurultayı’ndaki konuşmasında açıkça itiraf etti:

“2016 yılında Türkiye’nin ekonomide toparlanış hazırlıklarını tamamlayıp yeniden hızlı bir yükseliş eğilimine girdiğine şahit olacağız. İhracatta en kötü geride kaldı ve yeniden yükselişe geçeceğimize dair çok güçlü emareler var.” (http://www.hurriyet.com.tr/ihracatta-en-kotu-geride-kaldi-40076291)

Türkiye’de ekonomi batmış-çökmüş (ne derseniz deyin fark etmez. Yine aynı kapıya çıkar…), toparlanış hazırlıkları içindeymiş! Ve “İhracatta en kötü geride kal”mış!

Bunu söyleyen kim?

2002 yılından beri iktidarda olan bir Partinin Büyük Reisi! Önce Başbakanı, sonra Cumhurbaşkanı olan şahıs söylüyor bunu! Bundan büyük itiraf olur mu?..

Oysa aynı iktidar ve aynı şahıs, yıllarca Türkiye ekonomisinin şöyle büyük ekonomi, böyle çok ihracat yapan ülke olduğu teranesini söyleyip durdular. Şimdi geldikleri nokta:

“Türkiye (…) ekonomide toparlanış hazırlıklarını tamamla”yacakmış ve “İhracatta en kötü geride kal”mış!

Vay anam vay! Ölmüşüz de ağlayanımız yok…

Bunun, yani ekonomideki kötülüğün, düşüşün somut görünümleri neler peki?

“Kredide fren tutmadı batık 50 milyara çıktı

“Cari açığı azaltmak için iki yıl önce getirilen kredi kartına taksit sınırı batığa çare olmadı. Kartla harcama son 3 yılda 80 milyardan 75 milyara gerilerken, tüketici taksit engelini kredilerle aştı. Faiz de yüksek olunca batık 50.06 milyara çıktı.” (Hamide Hangül, Karar Gazetesi, 13.03.2016)

Bir fon mu diyelim ne diyelim henüz bilinmiyor ama kod adı “Herif” ve günlerdir Türkiye ekonomisyle oyun oynar gibi oynuyor:

DÜN birçok gazetede Bloomberg Haber Ajansı kaynaklı bir haber yayınlandı. Habere göre kod adı ‘Herif’ olan gizemli bir yatırımcı Türk piyasasına yöneldi, bazı günlerde 450 milyon dolara varan büyüklüklerde işlemler yaptı. Üstelik bu gizemli yatırımcı, karmaşık formüllerden oluşan bir de algoritma sistemi kullanıyor, makine ya da robot işlemlerle piyasada çok sert hareketler sergiliyordu. Ak Portföy fon yöneticisi Kerem Baykal’ın konuyla ilgili yorumu ise “Züccaciye dükkânında dev bir boğa var. Cebi oyundaki herkesten daha dolu ve piyasayı istediği yöne götürebilir” olmuştu. (…)

“Borsacılara göre, kod adı ‘Herif’ olan yatırım dalgası tek bir kişinin değil Türkiye’yi yakından tanıyan birden fazla kişinin elinden çıkıyor. Paranın kaynağında ise Körfez ülkeleri var.” (http://www.hurriyet.com.tr/o-herifler-korfezden-40067693)

Ekonomisi böylesine batak olan bir ülkede, ne gelişir?

Kayıtdışılık! Eline fırsat geçiren, yolunu, adamını bulan kayıtdışı çalışır ve vurgun vurmaya bakar. Nihayet de öyle olmuş:

“Kayıt Dışı Ekonomide Dünya’da Birinciyiz!

Türkiye, 34 OECD ülke arasında, kayıt dışı ekonomi verilerine göre 1. sırada yer alıyor.” (http://www.bankaciyim.net/haber/437/kayit-disi-ekonomide-dunyada-birinciyiz.html)

Kayıtdışı ekonominin bir diğer sonucu da ne oluyor?

“Yolsuzlukla mücadelede dünyanın önde gelen sivil toplum kuruluşlarından Uluslararası Şeffaflık Örgütü (Transparency International), 1995’ten bu yana her yıl yayınladığı Yolsuzluk Algı Endeksi’nin bu yılki sonuçlarını kamuoyuyla paylaştı.

“Türkiye’nin Düşüşü Devam Ediyor!

“168 ülke arasında yapılan endeks çalışmasına göre 2015 sonuçlarında, Türkiye 3 puanlık düşüşle 2014’te aldığı puanın da altında kaldı.

“Türkiye’nin Yolsuzluk Algı Endeksi’ndeki notu, bu yıl 3 puan birden düşerek 45 puandan 42’ye geriledi. (…)” (http://www.seffaflik.org/2015-yolsuzluk-algi-endeksi-aciklandi/)

“(…)

“Türkiye, bu  yılki puan ve sıralamaya göre Bulgaristan’la birlikte tüm Avrupa Birliği ülkelerinin gerisinde kalarak gittikçe Avrupa’dan uzaklaşıyor. 19 Doğu Avrupa & Orta Asya ülkesi arasında geçtiğimiz yıl tapeli skandallarla sarsılan Makedonya ile birlikte 3. sırada yer alan Türkiye, G20 ülkeleri arasında ise 10. sıradan 12. sıraya geriledi. Ayrıca Türkiye’nin ismi Endeks’te, Libya ya da skandallarla sarsılan Brezilya gibi geçtiğimiz dört yıl içinde dünya üzerinde en kötü performansı gösteren ülkelerin bulunduğu liste içinde de geçmektedir.

“2015 Yolsuzluk Algı Endeksi′nde küresel ölçekte ülkelerin % 68’i 50 puanın altında kalıyor. Yolsuzluk algısının en az görüldüğü ülke olarak Danimarka (91) en üst sırada yer alırken, Finlandiya (90) ve İsveç (89) onu izliyor. Kuzey Kore ve Somali ise 8 puanla yolsuzluk algısının en yüksek olduğu ülkeler olarak belirlendi.

Hürriyet Gazetesi’nden Şebnem Turhan’ın 10 Ocak tarihli haberine göre:

“Binyıl gerideyiz

“Birleşmiş Milletler’in, yoksulluğun önlenmesi, cinsiyet eşitsizliğinin giderilmesi başta olmak üzere 8 amaçla belirlediği Binyıl Kalkınma Hedefleri’nde Türkiye’nin karnesi zayıf. Hazine Başkontrolörü Ergül Halisçelik’in çalışması yoksulluk ve eşitsizlikte Türkiye’nin sınıfta kaldığını gösteriyor.” (http://www.hurriyet.com.tr/binyil-gerideyiz-40038556)

Yine Hürriyet Gazetesi’nden, yine Şebnem Turhan’ın haberine göre Tüketici Güveni de düşüyor sürekli olarak:

“ÇATIŞMALAR, Suriye sınırındaki sıkıntılar ve dolardaki yükseliş trendi Türkiye’de tüketicinin güvenini olumsuz etkiliyor. Merkez Bankası ve Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre tüketici güveni şubatta ocak ayına göre yüzde 7 düşerek sert geriledi.” (http://www.hurriyet.com.tr/tuketici-guveni-subat-ayinda-yuzde-7-dustu-40057751)

Türkiye ekonomisinin durumuna ve sonuçlarına ilişkin somut birkaç örnek verdik. Birkaç örnek daha vererek bu bölümü noktalayalım.

İşsizlik yüzde 10’un üzerinde resmi rakamlara göre. Gerçekte ise nereden baksanız yüzde 30-40’tır.

Hele de üniversite mezunu genç işsizlerin oranı yüzde 25’lerden aşağı düşmüyor yine resmi rakamlara göre:

“Hepsi okumuş çocuklar ama İŞSİZLER

“TBMM Araştırma hizmetleri Başkanlığının 2015 Aralık ayında hazırladığı “Türkiye’de Üniversite Mezunu Nüfusun İşgücü durumu” raporuna göre ise her 4 işsizden 1’i üniversite mezunu.

“Her 4 üniversiteliden 1’i işsiz

“Üniversiteli işsizler artıyor.” (Hürriyet İK Eki, 07.02.2016)

Üstelik Rusya krizi dolayısıyla Turizm sektörü de, tarım sektörü de büyük bir kriz yaşamaktadır. Dolayısıyla turizmde çalışan insanlar işiz kalmaktadır. Bu durum yaz aylarında etkisini çok daha fazla gösterecektir. Dolayısıyla işsizlik oranları daha da yükselecektir. Hakeza tarım sektöründe, buna bağlı olarak ihracat sektöründe de aynı şey olacaktır.

Devalüsyonun son 3 yılda yüzde 40 arttığı, işsizliğin sürekli arttığı, üretimin ve ihracatın dip noktalara vardığı bir ülkede bunu ne takip eder?

Pahalılık!

Hürriyet Gazetesi muhabiri Şebnem Turhan bunu da şöyle haberleştirmiş 4 Şubat tarihinde:

“Enflasyon ocak ayında yüzde 9.58 ile çift haneye yaklaştı

“ZAMLAR YERE SERDİ” (http://www.hurriyet.com.tr/zamlar-yere-serdi-40049120)

Şimdilik bu kadar örnekle yetinelim.

 

Türkiye güvenli ülkeymiş(!)

Gelelim bir kez daha bizim Damada!

İşi zor. Hem de çok zor…

Damat Çinli yetkililere ne anlatacaktı bir de:

Türkiye’deki “güvenli yatırım ortamını”(!)

Ve bu “güvenli yatırım ortamı”nın sonucu olarak Türkiye’ye gelerek yatırım yapmalarını, ortaklıklar kurmalarını isteyecekmiş.

Bakalım “ülkenin güvenli yatırım ortamı”na.

Ülkenin Doğusunda kan gövdeyi götürüyor. Toplamda binlerce insan ölmüş durumda. Şehirler, ilçeler, köyler yıkılmış, toplarla, tanklarla yerle bir edilmiş durumda. Abartısız böyle. Her gün televizyonlarda izliyoruz bu gerçeği canlı olarak. E bizim izlediğimizi herhalde Çinliler de izliyordur. Kör değillerdir. Kör olsalar kulakları duyar. Doğu bölgelerimiz, Kürt illerimiz büyük bir karmaşa içinde. (İşin siyasi boyutları bu yazının konusu değil. O yüzden işin o yanına hiç girmeyeceğiz.)

Bu çatışma, savaş ortamının doğal sonucu olarak bizzat Bakanın açıkladığı rakamlarla 400-500 bin mültecimiz var şu anda. Bunlar şimdilik yurtiçi mülteci durumunda. Yakın ilçelere, şehirlere ya da şimdilik daha güvenli Batı illerine göç etmiş durumdalar.

Ülkenin Batısında ise ha bire bombalar patlıyor. Bir yandan IŞİD, bir yandan TAK vb. örgütler, Ankara’da, İstanbul’da canlı bomba eylemleri düzenleyerek yüzlerce insanımızın canını aldılar. Katliamlar yaptılar. Hem de birkaç kez. Ve ne yazık ki her an yeni bir saldırıyla yüzlerce insanımızı kaybedebiliriz. Polis, her yerde canlı bomba arıyor, bomba yüklü araçlar arıyor.

Başta Batılı Emperyalistler olmak üzere ülkeler, vatandaşlarını Türkiye’ye gitmemeleri konusunda uyarıyorlar. Türkiye’deki vatandaşlarına da geri dönün diyorlar. Bunların tümü gerçek. Hiçbir abartı payı yok.

Doğru mu?

Doğru!

Var mı abartı?

Asla yok!

Yalan, abartı bizim hiçbir zaman başvuracağımız siyasi mücadele yöntemi olmadı ve asla da olmayacak. Gerçekler zaten yeterince açıktır. Bizim başka bir şey yapmamız gerekmez. Devrimci bir siyaset asla yalan söylemez. Tenezzül etmez buna. Küçülmez yalan söyleyerek. Doğruları söylediği için de her zaman dosttur aynalarla.

Bölgemizin durumu bizden daha içler acısı. Komşularımız Irak’ta, Suriye’de gerçek anlamda savaş var. milyonlarca ölü, milyonlarca yaralı ve milyonlarca mülteci… Ve bu mültecilerin çok büyük bir kısmı da ülkemizde. Sayıları 3 milyona yakın neredeyse.

Komşularımızın hepsiyle kanlı bıçaklıyız. Irak, Libya ve Suriye Halkını ve yöneticelirini, meşru iktidarlarını sattık. Hem de yok yere. Sadece AB-D Emperyalistlerinin kârlarına kâr katmalarına yardımcı olduk, işbirlikçi olduk, uşak olduk. Kazandığımız en azından onlarca yıl sürece düşmanlıklar oldu. Baaşkada bir şey değil

Uşaklığımızın, işbirliğimizin karşılığında AB-D Emperyalistlerine yaranabildiler mi satılık yöneticilerimiz? Ne gezer… Ülkelerine gittiklerinde bile Reis’le görüşmeye tenezzül etmediler bile…

Bakın yukarıda “Uluslararası Şeffaflık Örgütü (Transparency International)”den aktardığımız raporda ne deniyor bu konuyla ilgili olarak:

“Bu uluslararası verilerin Türkiye’ye yapılan ekonomik yatırımlar açısından da etkisinin devam edeceği düşünülmektedir. Türkiye, ekonomik anlamda sıkı işbirliği ve rekabet içinde olduğu ülkelerle kıyaslandığında uluslararası standartlara göre bir düşüş daha kaydetmiş oluyor. Bu durum, Türkiye’nin ülke riskini yükselttiği için Türkiye’de operasyonlarını gerçekleştiren yerli veya çok uluslu şirketlerin doğrudan etkilenmesine sebep olabilecektir. Unutmamak gerekir ki, yolsuzluk algısı yüksek, şeffaflık kültürüne sahip olmayan ülkelerde, sağlıksız ekonomik büyüme ve yüksek maliyetli üretim kaçınılmazdır ve bu durum tüm ülke ekonomisine ve halka zarar verir.” (http://www.seffaflik.org/2015-yolsuzluk-algi-endeksi-aciklandi/)

İşte gerçeklik bu!

Her şey gün gibi aydınlık. Güneş kadar parlak.

Şimdi Damat, tüm bu gerçeklikler oportadayken Türkiye’deki “güvenli yatırım ortamını” anlatacak Çinlilere(!)

Çinliler de yiyecekler. Aa ne güzel. O zaman hemen gelip yatırım yapalım, ortaklıklar kuralım. Ekonominiz gelişsin, büyüsün, diyecekler öyle mi?

Gülerler kedinin çamaşır yıkayışına!

Bir insan bu kadar yalanı nasıl söyleyecek acaba?..

Allah Damat Berat’a yardımcı olsun(!) demekten başka ne denebilir bu durumda?..