Şan Olsun 8 Mart’ı Yaratanlara, Şan Olsun 8 Mart’ı Yaşatanlara!
Prof. Dr. Özler Çakır
1850’li yıllardan başlamak üzere 1900’lü yıllar tüm ABD’de Kapitalizmin azgın sömürüsüne karşı, İşçi Sınıfı hareketinin yükseldiği yıllardı. İşçi Sınıfı olağanüstü zor koşullar altında günde 15-16 saat, çok düşük ücretlerle çalıştırılmaktaydı. Sermayenin bitmek bilmeyen azgın sömürü arzusu kadın ve çocuk işçileri de ucuz işgücü köleliğine mahkûm ederek ölümüne sömürmekteydi.
Kadın işçilerin çalıştığı New York gibi büyük şehirlerdeki hazır giyim atölyeleri de içler acısı durumdaydı: atölyelerde yaygın yangın tehlikesi vardı, aydınlatma yetersizdi. Makinaların sağır edici gürültüsü ve sürekli kapalı, havasız ortamlarda alabildiğine kirli çevre koşulları altında çalışmak işçi kadınları canından bezdiriyordu. Kadınlar bu koşullarda çalıştırıldıkları yetmezmiş gibi, Patronlar tarafından neredeyse her şey için para cezasına çarptırılmaktaydı: konuşmak, gülmek, şarkı söylemek, kumaştaki makine yağı lekeleri, iliklerdeki dikişlerin çok büyük ya da çok küçük olması ceza için yeterli nedenlerdi. Kadınları kölece çalıştırmak için atölyelerde kapılar üzerlerine kilitlenmekteydi. Tüm bunların üstüne hiçbir zaman karşılığı ödenmeyen yoğun fazla mesai yapmaktaydılar.
İşte bu süreçte, 8 Mart 1857’de New York kentinde, on binlerce kadın hazır giyim işçisi, kapitalizmin bu azgın sömürü düzenine karşı daha iyi çalışma koşulları, on saatlik işgünü ve kadınlar için eşit haklar talebiyle şalterleri indirdiler ve protesto yürüyüşü yaptılar. Direnişleri, Parababalarının kolluk kuvvetleri tarafından zalimce bastırılmaya çalışıldı.
Bu olaydan 51 yıl sonra, 8 Mart 1908’de, New York’ta 15.000 hazır giyim işçisi kadın, öncülleri olan kız kardeşlerinin 1857 yılında yaptığı gibi ekonomik ve siyasi taleplerle greve gittiler. Kadın işçilerin kötü çalışma koşullarına ve çocuk işçiliğine son verilmesi ve oy hakkı talebi ile yaptıkları protesto yürüyüşü yine Patronların emrindeki polislerin azgınca saldırısıyla dağıtıldı.
Ancak, başta ABD olmak üzere, 1900’lü yıllarda kapitalizmin acımasız sömürüsün hâkim olduğu tüm ülkelerde kadın emekçiler, devrimci kadınlar yılmamış, mücadelelerine devam etmişler, eşit işe eşit ücret talebiyle direnişler ve grevler düzenleyerek bu acımasız, insanlık dışı, kölece çalışma koşullarına karşı başkaldırmışlardır.
1910 yılında, Danimarka’nın Kopenhag kentinde, II. Enternasyonale bağlı Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı’nda Clara Zetkin, Parababalarının sömürü düzenine karşı yaşamları pahasına mücadele etmiş olan devrimci kadın işçilerin anısını yaşatmak ve sömürünün ortadan kaldırılması mücadelesinde kadın emekçilerin birliğini vurgulamak üzere 8 Mart’ın Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak kutlanmasını önermiştir. Bu öneri oybirliği ile kabul edilmiştir.
İşte 8 Mart’lar, kapitalist sömürü düzeninde insanlık dışı koşullarda, acımasızca çalıştırılan kadın işçilerin, tekstil fabrikalarında diri diri yakılan emekçi kadınların, 1871 Paris Komünü’nün eşit haklar mücadelesi veren yiğit devrimci kadınlarının, sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya için savaşan Bolşevik kadınların kanlarıyla yazılmış onurlu mücadelelerinin unutulmaz tarihinin mirasıdır günümüz işçi-emekçi kadınlarına.
2022 Türkiye’sinde, AB-D Emperyalistlerinin “Yeşil Kuşak”, “Ilımlı İslam” Projeleri’nin ürünü AKP’giller 20 yıldır ülkemizin tepesine çöreklenmiş, Antiemperyalist Birinci Kurtuluş Savaşı’mızın sonucu kurulan Laik Cumhuriyet’e dair ne varsa yok ederken, İşçi Sınıfımıza, emekçi halkımıza ateşten gömlek giydiriliyor. Domuz topu olmuş Antika-Modern sermaye, İşçi Sınıfımızı, emekçi halkımızı hayâsızca, dur durak bilmeden sömürüyor.
İşçi-emekçi-yoksul kadınlarımız ise bir yandan insanlığın diğer yarısı olan erkekler tarafından ezilirken, bir yandan da işçi-emekçi erkeklerle birlikte Sermaye Sınıfı tarafından bir kez daha sömürülmekte. Kadınlarımız bu düzende çifte sömürüye uğruyor.
Kovid-19 salgınıyla derinleşen işsizlik, pahalılık ve yoksulluk cehennemi en çok kadınlarımızı vuruyor, en büyük faturayı emekçi kadınlar ödemek zorunda kalıyor. Ekonomik çöküşün dibini gördüğümüz, paramızın dolar karşısında pul olduğu, enflasyonun azgınlaştığı bu günlerde kadınlarımız yine ucuz işgücü olarak kullanılıyor. İşten çıkarmalarda kapının önüne ilk konulan, mutfaklardaki yangının ağır yükünü iliklerine dek en çok hisseden, çocuklarının kursağına bir lokma koyabilmek için çırpınıp duran, emekçi kadınlarımız oluyor.
20 yıldır Tarihin en gerici, en asalak sermaye sınıfı olan Antika Tefeci-Bezirgân Sermayenin iktidardaki temsilcisi, Muaviye-Yezid, CİA-Pentagon İslamcısı AKP’giller tarafından uygulanan Ortaçağcı-gerici politikaların ilk hedefi kadınlarımız olmakta. Ortaçağın karanlık dehlizlerinde kaybolsunlar, gün yüzü göremesinler istiyorlar! Kadın eve hapsolsun, çalışmasın, üretmesin, toplumsal yaşamdan soyutlansın diye uygulamaya koyuyorlar kadın düşmanı politikalarını. Ekonomik geriliğimizin kurbanı oluyor kadınlarımız. Hikmet Kıvılcımlı Usta, “Kadın Sosyal “Sınıfımız” Türkiye’nin Üç Katlı Sosyal Piramidi” adlı eserinde ne kadar çarpıcı ortaya koyuyor:
“Türkiye’de olanlar, belki Dünyanın hiçbir yerinde demeyelim isterseniz ama, pek az yerinde görülür. Halkı sömürüp ezen gerici sınıflar, ezip soydukları alt sınıfları her yerde aldatarak yönetirler. Ama, hiçbir yerde bu aldatış, bizdeki kadar hep en utanmazca ve hayvanca gerekçelerle Kadın öne sürülerek yapılamaz.”
“Nereden kalksak, düz veya ters yanıyla “Dişi” elemandan daha yararlı gericilik silahı bulunamıyor. Kara yığınları her zaman kolayca kışkırtıp, körü körüne coşturan en sosyal patlayıcı madde kadın oluyor.”
“Toplumumuzun her sosyal sınıf, tabaka, zümre, grup ve kişilerinde Kadın: ilk fırsatta gözünden vurulup, uçtuğu göklerden çamurlu er avcı ayaklarının altına yaralı düşürülmekle övünülen bir avdır…”
Ve egemenlerin, sınıf karakterlerinin gereği olan sömürü düzenleri fütursuzca yürüsün diye sürdürdükleri bu hain, kadın düşmanı politikaları, ruhen ve bedenen koparıyor biz kadınları yaşamdan. Her an, her yerde 2,5 yaşındaki Müslüme Yağal, 16 yaşındaki Sıla Şentürk, 38 yaşındaki Emine Bulut oluyor, katlediliyoruz. Çoğunlukla da en yakınımızdaki erkekler tarafından. Biz geride kalanlar katlanamıyoruz, dayanamıyoruz artık! “Artık Yeter!” isyan çığlıklarımız evrenin sonsuzluğuna yayılıyor.
Günümüzde Parababaları düzeni, emekçi kadınlarımız kurtuluşlarının yolunun İşçi Sınıfının kurtuluşu mücadelesinden geçtiğini göremesinler diye, onların mücadelesinin önüne set çekmek için, “Dünya Kadınlar Günü” diyerek 8 Mart’ın içini boşaltmaya, onu özünden saptırmaya çalışıyor. Kadına hediyeler vererek, eğlence mekânlarında kutlamalar düzenleyerek, 8 Mart’ın “emekçi”sini yok sayarak, işçi-emekçi kadınlarımızı kapitalizmin çarkında öğütmek istiyor.
Oysa hiç sömüren-ezen sınıfın kadınlarıyla, sömürülen-ezilen sınıfın kadınları aynı kefeye konabilir mi?
Condoleezza Rice’lar, Hillary Clinton’lar, Kamala Harris’ler kadındır ama onlar başta Ortadoğu Halkları olmak üzere Dünya Halklarına kan kusturan, milyonlarca masum kadın ve çocuğun katliam fermanını yazan, kanlı zalim AB-D Emperyalistlerinin temsilcisi kadınlardır.
Tansu Çiller’ler, Güler Sabancı’lar, Ümit Boyner’ler, Emine Erdoğan’lar, Sema Ramazanoğlu’lar, Derya Yanık’lar kadındır ama onlar işçi-emekçi kadınlarımızı yoksulluğa, açlığa, işsizliğe, erkek şiddetine mahkûm eden Finans Kapitalzümresine ve Tefeci-Bezirgân Sermaye Sınıfına mensup kadınlardır.
Sürdürdükleri kahrolası sömürü düzeninde İşçi Sınıfımızın kanıyla-canıyla beslenen egemen sınıfın kadınları, yoksullukla boğuşan, işsizliğin ve pahalılığın yarattığı zulmü-acıyı vücudunun her hücresinde hisseden kadınlarımızla nasıl bir olabilir ki?
8 Mart’lar asla “Bir kereden bir şey olmaz” diyen, “Porsiyonlarınızı küçültün” diyen, “pandemi döneminde kadına şiddet olaylarındaki artışın “tolere edilebilir düzeyde” olduğunu söyleyen kadınların, işçi emekçi kadınlarımıza sefalet ücreti asgari ücreti reva gören kadın Patronların günü olamaz!
İşte bu nedenlerle 8 Mart’lar, biz Kurtuluş Partili kadınlar ve erkekler için;
8 Mart’ları yaratan devrimci kadınların mirasına sahip çıkmak demektir!
ABD-AB Emperyalizmine karşı, Yerli-yabancı Parababalarının sömürü düzenine karşı, omuz omuza mücadele etmek demektir!
Kadının da kurtuluşunu mümkün kılacak olan İşçi Sınıfının Kurtuluşunu sağlayabilmek için zümrüt bir denize dalar gibi hep birlikte, el ele, kol kola, tüm yoldaşlığımızla devrimci kavgaya atılmak demektir!
Şan Olsun 8 Mart’ı Yaratanlara, Şan Olsun 8 Mart’ı Yaşatanlara!
Halkız, Haklıyız, Kazanacağız!
26.02.2022