Suriye’de son gelişmeler ve Biz Beşşar Esad’ı neden destekliyoruz ve neden seviyoruz?
M. Gürdal Çıngı
Kara yahut ela yahut mavi, yeşil gözü için sevmiyoruz.
Biz Beşşar Esad’ı; vatanseverliği, halkseverliği, yurtseverliği, antiemperyalistliği ve yiğitliği, cesareti, kararlılığı için destekliyor ve seviyoruz… Aşağıda aktaracağımız anlayışları, davranışları nedeniyle destekliyor ve seviyoruz.
Görüyoruz ki Beşşar Esad’la kalp atışlarımızın frekansları aynı, yüreğimiz de aynı duygularla dolu.
Beşşar Esad ve Suriye Halkı,
“ABD, al BOP’unu başına çal!” dedi…
Bildiğimiz gibi, ABD Emperyalistleri 2000 yılından itibaren Ortadoğu’ya “Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)”, hatta “Genişletilmiş Ortadoğu Projesi (GOP)” kapsamında planlı bir saldırı başlattılar.
Bu saldırı, Irak’la başlayıp Libya’yla sürdü ve Suriye’yle devam edip Türkiye’yi ve en son olarak da İran’ı da içine alacak şekilde devam ediyor. Tabiî bu arada bu bölgedeki diğer yapay devletler de bu Projeden nasiplerini alacaklar. Çünkü eski ABD Dışişleri Bakanı Condelleezza Rice’in söylediği gibi 22 Ortadoğu ülkesini kapsıyor bu Proje esas olarak.
Ne olacak bu Projeyle?
Belki birinci sırayı İsrail’in güvenliği alıyor bu projede. Ortadoğu’daki büyük Kadim Devletler (Türkiye, İran, Suriye, Irak) bölünüp parçalanacak, yeni yeni devletçikler ortaya çıkartılacak, böylece İsrail’in güvenliği sağlanacak. Ve özellikle bir Kürt Devleti kurularak yeni bir Müslüman İsrail yaratılacak.
Sonra, Petrol ve Doğalgazın çıkartılmasının ve sevkiyatının, ABD Emperyalistlerinin çıkarları doğrultusunda güvenliği sağlanacak.
Bakın bu gerçekliği ABD Genelkurmay Başkanı Mark Milley, daha geçtiğimiz günlerde, 25 Ağustos’ta nasıl ifade ediyor:
“ABD Genelkurmay Başkanı: ABD’nin Ortadoğu’dan çıktığını düşünemiyorum
“(…)
“ABD Genelkurmay Başkanı Milley, Ürdün merkezli Al-Mamlaka TV’ye verdiği mülakatta, ABD’nin Ortadoğu politikasına ilişkin açıklamalarda bulundu.
“Ortadoğu’nun birçok açıdan ABD için önemli bir bölge olduğunu belirten Milley, ‘Bu bölgeyle yakın bir dostluğumuz ve ortaklığımız var. Buranın istikrarlı olduğundan emin olmak istiyoruz. Bölge, tüm dünya için petrol ve enerji kaynakları açısından ana kaynak’ ifadelerini kullandı.
“Milley, Ortadoğu ile ilişkilerini sürdüreceklerini vurgulayarak ‘ABD’nin Ortadoğu’dan çıktığını düşünemiyorum. Buraya taahhüdümüz uzun yıllar sürecek’ dedi.” (https://sputniknews.com.tr/20230825/abd-genelkurmay-baskani-abdnin-ortadogudan-ciktigini-dusunemiyorum-1074947863.html)
Bu proje kapsamında başka ne yapılacak?
İslam, “Ilımlı İslam” adı altında ABD Emperyalistlerinin çıkarlarına hizmet edecek bir enstrümana dönüştürülecek. Ve buna uygun olarak bu bölgede ABD’nin çıkarlarına ve emirlerine hizmet edecek uyumlu iktidarlar getirilecek ülkelerin başına. ABD’nin “düşman” olarak belirlediği devletler, ortadan kaldırılamasa bile, güçten düşürülecek. Etkisiz eleman konumuna getirilecek.
Nitekim öyle de oluyor. Irak önce işgal edildi, lideri Saddam Hüseyin asıldı. Sonra Irak resmen 2’ye, fiilen 3’e bölündü.
Libya işgal edildi, lideri Kaddafi canice, canavarca katledildi. Libya, aşiret devletçiklerine dönüştürüldü.
Suriye, yerli işbirlikçiler ve dünyanın dört bir yanından devşirilmiş Ortaçağcı cihatçılar ve Amerikancı Kürt Hareketi PKK-PYD-DSG tarafından fiilen 3 parçaya bölündü.
Sırada, dediğimiz gibi Türkiye ve İran var…
Ancak Suriye’de işler ABD ve AB Emperyalistlerinin, bölgedeki işbirlikçi rejimlerin ve Ortaçağcı çetelerin istediği yönde gitmedi, gitmiyor, gitmeyecek de.
ABD Emperyalistlerinin ve bölgedeki işbirlikçi rejimlerin önemli bir beklentisi vardı: Irak ve Libya’da olduğu gibi Suriye’de de rejimi yıkmak, liderini asarak ya da katlederek devreden çıkarmak ve istediklerini iktidara getirmek. Ancak bunda başarılı olamadılar. Suriye rejimi, iktidarı ve lideri hâlâ işbaşında ve işbaşında kalmaya devam edecek!
Toprakları bugün için fiilen 3’e bölünmüş olsa da bu geçici bir durum olacak. Şu ana kadar yaşananlar ve gelinen aşamada görünen süreç böyle işliyor, böyle de işleyecek.
ABD Emperyalistlerinin Suriye’de başarılı olamamasının hem iç hem de dış faktörleri var.
1- Suriye rejimi (BAAS Partisi) ve Liderliği Halkıyla birlikte sonuna kadar direndi. Liderlik, en küçük bir kararsızlık geçirmedi. Vatanseverliği elden hiç bırakmadı. Ve sonuna kadar Antiemperyalist bir tutum sergileyerek direndi.
Tabiî ki, işbirlikçi yerli hainler çıktı. Hem de binlerce, on binlercesi. Ve bunların büyük bir kısmı Türkiye’ye geldiler. Ama vatansever halk, sonuna kadar liderliğin yanında durdu. Liderliğin gösterdiği kararlılık ve yiğitlik sayesinde onlar da asla esnemediler, tereddüde düşmediler.
2- Rusya, İran ve dolaylı olarak Çin’in, ABD-AB Emperyalistlerinin BOP’una karşı Suriye Halkı ve Liderliğinin yanında olması ve onlara askeri, siyasi ve ekonomik destek sağlaması sayesinde de bu proje tümüyle hayata geçemedi… Rusya ve İran fiilen sahada Suriye halkıyla birlikte savaştılar işbirlikçilere, çetelere karşı.
Ve sonunda kazanan, Suriye Halkı ve Liderliği oldu.
Yoksa örneğin Türkiye’de iktidarda bulunan AKP’giller’e kalsa, hemen o gün Şam’daki “Emevi Camii’nde namaz kılacaklar”dı. Halep’e Vali atayacaklardı…
Yerle yeksan oldu hayalleri. Düş kırıklığına uğradılar. Hele Tayyip, hele Tayyip…
ABD Emperyalistleri olayları, saldırıyı başlatmazdan önce Beşşar Esad’a “Kardeşim” diyordu. “Kardeşten ileriyiz”, diyordu. Ortak Bakanlar Kurulu toplantıları yapılıyordu Suriye’yle.
Sonra, ABD’nin emri üzerine, “Kardeşim Esad” bir anda “Katil Esed”, “Zalim Esed” oluverdi. “El sıkışmam, görüşmem asla”, diyordu artık Tayyip, Esad’la ilişki için. Bunu uzun bir süre de sürdürdü. Ancak gelinen noktada yenildi. Yenildiğini anladı ve başladı mızıldanmaya:
“Biz Beşar Esad’la görüşme noktasında kapalı değiliz, görüşürüz.”
Haa neymiş? Nasıl görüşürmüş?
“Bütün mesele, onların bize yaklaşım tarzı. Esed maalesef Türkiye’nin Kuzey Suriye’den çıkmasını istiyor. Böyle bir şey olamaz, çünkü biz orada terörle mücadele ediyoruz.” (https://www.bbc.com/turkce/articles/c03x5rk52g9o)
Öyle mi Tayyip?
Demek orada “terörle mücadele edi”yorsun ha?
Kim yarattı Suriye’de terörü?
Kim, binlerce, on binlerce Ortaçağcı çeteyi Suriye topraklarına soktu? Sınırları açarak, bunların Suriye’ye elini kolunu sallayarak geçmesine kim izin verdi?
Daha olaylar başlamadan Türkiye toprakları üzerinde Kampları kim kurdu? Kim kurdurdu?
Kim bu Ortaçağcı çeteleri “Eğitti-Donattı”?
Daha sayalım mı?
Kim Suriye’nin petrolünü, tahılını çalıyor?
Kim bundan para kazanıyor?
Bu paralarla kim çeteleri finanse ediyor?..
Bu gerçekten kan içici, yürek yiyici canileri kim besledi ve büyüttü?
Kim, önce “Özgür Suriye Ordusu (ÖSO), sonra “Suriye Milli Ordusu (SMO) adlı örgütleri yarattı?
Kim “Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD)” adlı, El Nusra adlı, Heyet Tahrir El Şam (HTŞ) adlı, Türkistan İslam Partisi (TİP) vb. vb… onlarca, yüzlerce Ortaçağcı örgütü yarattı, besledi, büyüttü?
Bütün bunları ABD ve onun emirleri doğrultusunda sen-siz yapmadınız mı? Hayata geçirmediniz mi?
Amerikancı Kürt hareketi, ABD’nin sayesinde orada bir bölgeyi ele geçirmedi mi? Ve onun korumasında değil mi?
O kadar harekât yaptınız. Onlarca, yüzlerce Mehmetçik şehit düştü. Ne geçti Türkiye’nin eline?
Hiç!
Aksine Amerikancı Kürt Hareketi orada kendi devletçiğini oluşturuyor. Gerçek bu… Öyle değil mi?
Kimin evini kimden soruyorsun sen?
Yeter bu kadar soru…
Tekrarlarsak, ne diyor 17 Temmuz’da Tayyip?
“Biz Beşar Esad’la görüşme noktasında kapalı değiliz, görüşürüz.”
Beşşar Esad, 10 Ağustos tarihli cevabında ne diyor buna? Şimdi de bunu okuyalım:
***
Suriye lideri Esad’dan Erdoğan’a sert sözler: ‘Neden görüşeyim, bir şeyler içmek için mi?’
Suriye lideri Beşar Esad’ın, Sky News Arabia’ya verdiği röportajın tamamı yayımlandı. AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan hakkında sert sözler söyleyen Esad’ın, “Erdoğan ile neden bulaşalım, bir şeyler içmek için mi?” ifadesi dikkat çekti.
AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile “Onun istediği şartlarda görüşmeyeceğim” açıklamasında bulunan Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın, Sky News Arabia’ya verdiği röportajın tamamı yayımlandı.
Türkiye’yi eleştirerek, Suriye’deki yaşanan şiddetin artmasından Ankara’yı sorumlu tutan Esad, “Suriye’deki terörizm Türkiye’den kaynaklanıyor” ifadesinde bulundu.
Esad, Erdoğan’ın “Biz Beşar Esad’la görüşme noktasında kapalı değiliz, görüşürüz. Bütün mesele, onların bize yaklaşım tarzı. Esed maalesef Türkiye’nin Kuzey Suriye’den çıkmasını istiyor. Böyle bir şey olamaz, çünkü biz orada terörle mücadele ediyoruz” açıklamalarına karşılık olarak “Amacımız Türk güçlerinin Suriye topraklarından çekilmesi, Erdoğan’ın amacı ise Türkiye’nin Suriye’deki işgalini meşrulaştırmak. Erdoğan’ın koşulları altında bir görüşme gerçekleşemez” açıklamasında bulundu.
Esad, Rusya ve İran’ın arabuluculuğunda Erdoğan ile görüşeceği söylentilerine “Ben ve Erdoğan neden buluşalım? Meşrubat içmek için mi?” cevabını verdi.
Esad ayrıca, Birleşmiş Milletler ile Suriye’ye geri dönüş projelerinin görüşülmeye başlandığını da belirtti.” (https://www.cumhuriyet.com.tr/dunya/suriye-lideri-esaddan-erdogana-sert-sozler-neden-goruseyim-bir-seyler-icmek-icin-mi-2107273)
***
Gördüğümüz gibi, Esad, “Ben ve Erdoğan neden buluşalım? Meşrubat içmek için mi?”, diyerek Tayyip’le kafa buluyor…
Tayyip bunu hak etti.
Ve Esad, okuduğumuz gibi, haklı olarak şart koşuyor görüşme için:
“Amacımız Türk güçlerinin Suriye topraklarından çekilmesi, Erdoğan’ın amacı ise Türkiye’nin Suriye’deki işgalini meşrulaştırmak. Erdoğan’ın koşulları altında bir görüşme gerçekleşemez.”
Yani Tayyip, istesen de istemesen de, bu gerçekliği, yenildiğin-yenildiğiniz gerçekliğini kabul edeceksiniz. Eliniz mahkûm buna. Çünkü karşınızda Vatanını ve Halkını savunan yiğit bir lider var. Sizin gibi korkak, teslimiyetçi, Vatan ve Halk düşmanı bir lider yok. ABD-AB Emperyalistlerinin bir dediğini iki etmeyen bir lider yok. İktidara gelmek ve iktidarda kalmak için her şeyini veren, buna insanlığı da dahil, bir lider yok. Siz ve sizin gibiler olsa olsa bir suç çetesinin lideri olursunuz. Ki öylesiniz zaten…
Suriye’nin
Sınır Kapılarının kontrolünü
bir bir ele geçirişi…
Suriye’nin son süreçteki kazanımları bunlarla sınırlı mı?
Hayır.
Başka birçok alanda da büyük kazanımlar elde etti.
Bunların bir ikisini hatırlayalım.
Suriye’de olaylar başlayınca ve Suriye Rejiminin ve liderliğinin devrilebileceği olasılığı ortaya çıkınca, Arap Birliği Suriye’yi Birlik’ten çıkartmıştı. Ancak olaylar yukarıda anlattığımız gibi oldu. Bunun üzerine Arap Birliği, 7 Mayıs’ta Kahire’de yapılan Dışişleri Bakanlarının katıldığı toplantıda Suriye’yi tekrar Arap Birliği’ne kabul etti. Ve Beşşar Esad 19 Mayıs’ta Cidde’deki toplantısına resmen katıldı. Yani Suriye’nin geleceğinin artık Esad’sız olamayacağı gerçekliğinin kabulü demektir bu.
Dolayısıyla ABD ve AB Emperyalistleriyle bunların bölgedeki yerli işbirlikçi devletlerinin hayalleri suya gömüldü…
Yine Suriye’nin son kazanımlarından birisi de Sınır Kapıları ve Birleşmiş Milletler (BM) tarafından bu kapılardan yapılan yardımların dağıtımı konusunda oldu.
Hürriyet Gazetesi yazarı Sedat Ergin’den uzun bir değerlendirme; ama tümünü okuyalım konunun önemi bakımından.
***
BM ile vardığı Cilvegözü Mutabakatı Esad’a büyük zemin kazandırdı
Ağustos 12, 2023
GEÇEN çarşamba günü Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres’in sözcüsü tarafından yapılan bir açıklama, Suriye konusunda son zamanların en dramatik gelişmelerinden birini duyurdu.
Açıklamada, Guterres’in BM ile Suriye hükümeti arasında varılan ortak anlayıştan duyduğu memnuniyet ifade ediliyordu. Bu mutabakat, iki taraf arasında BM insani yardımlarının Bab el-Hava sınır kapısından sevkine altı ay süreyle devam edilmesi konusunda ortaya çıkmıştı.
Tabiî Bab el-Hava dediğimiz zaman, hemen karşısında bulunan ve Hatay’dan karayoluyla Suriye’ye geçiş veren Cilvegözü sınır kapısını da anlamamız gerekiyor. Bir başka anlatımla, Türkiye üzerinden Suriye’ye yapılmakta olan insani yardım faaliyetine geçen ay kesildiği yerden yeniden başlanacaktır.
***
Bu açıklama, Suriye denklemine taraf olan bütün aktörleri, özellikle yardım mekanizmasının kapısını tutan Türkiye’yi, Esad rejimini, onu arkalayan Rusya’yı ve eski sistemin sürmesinden yana duran Batılı ülkeleri ve İdlib’de sahada bulunan grupları, özetle hepsini çok yakından ilgilendiriyor.
Uzlaşının getirdiği fark şurada: Bundan önceki sistemde, BM, Güvenlik Konseyi’nden çıkartılan kararlara dayanarak, Esad rejimini baypas edip insani yardımları Türkiye üzerinden doğrudan Suriye topraklarına sevk edebilmekteydi.
Söz konusu sistem geçen ay Rusya’nın Güvenlik Konseyi’ndeki vetosu nedeniyle devre dışı kalınca, BM, varılan son mutabakatla yardımlarını Suriye’ye bu kez doğrudan Esad rejimini muhatap alarak, onun onayı ile göndermeyi kabullenmek durumunda kalmıştır.
BM çerçevesindeki bu gelişmenin Esad rejimine uluslararası alanda ciddi bir zemin kazandırdığını söylemek objektif bir tespit olacaktır.
***
Mutabakatın ne anlama geldiğini daha ayrıntılı gösterebilmek için eski mekanizmanın nasıl işlediğini kısaca hatırlamamız gerekiyor. Suriye’de içsavaş patlak verdiğinde ülkenin muhtelif bölgelerine göç etmek zorunda kalan milyonlarca insanın ihtiyaçlarının karşılanması, BM tarafından ivedi bir sorun olarak belirdi.
BM Güvenlik Konseyi’nde 2014 yılında alınan bir kararla, Şam’daki hükümetin onayından geçmeden, ikisi Türkiye, biri Irak ve biri de Ürdün olmak üzere toplam dört sınır kapısından Suriye’nin muhalefetin ya da rejim dışı grupların kontrolünde olan bölgelerine doğrudan yardım sevkiyatına başlandı.
Türkiye’de Hatay Cilvegözü’nün karşısındaki Bab el-Hava’ya ve Kilis’te Öncüpınar’dan yine Suriye tarafındaki Bab el Selam sınır kapılarına geçiş veriliyordu.
Esad rejimi, ilk günden itibaren “sınır ötesi yardım” (cross border) diye adlandırılan bu mekanizmaya karşı çıktı ve bütün yardımların resmi Suriye makamları üzerinden geçirilmesi gerektiğini, bunun kendisi açısından bir egemenlik meselesi olduğunu savundu. Ancak her seferinde BM Güvenlik Konseyi’nde Rusya ile ABD arasında son dakika pazarlıkları ile çıkartılan kararların tanıdığı süreli izinlerle bu mekanizma devam edegeldi.
Rusya, 2019’dan sonraki süreçte Güvenlik Konseyi’nde vetosunu kullanarak Ürdün, Irak ve Türkiye’deki Öncüpınar sınır kapılarını kademe kademe bu mekanizmanın dışına çıkarttı. BM sistemi içinde 2021 yılından bu yana yalnızca Hatay üzerinden Cilvegözü/Bab el Hava geçişi açık kalmıştı geçen 6 Şubat depremine kadar.
Geçen ay BM Güvenlik Konseyi’nde yapılan görüşmeler sırasında bu uygulama da son buldu. Batı grubu tarafından desteklenen ve mekanizmanın dokuz aylığına uzatılmasına izin veren bir karar taslağı Rusya’nın vetosuna takılınca, daha sonra Rusların karşı taslağı da yeterli çoğunluğu sağlayamayınca, yani Konsey’de bir karar alınamayınca, Suriye’ye dokuz yıldır bu yöntemle sürmekte olan insani yardım sevkiyatı birden kesildi.
Konsey’de 11 Temmuz’da beliren bu çatlak, BM’de tehlike çanlarının çalmasına yol açtı. Bunun nedeni, Suriye’nin kuzeybatısında özellikle Hatay’a bitişik İdlib vilayeti ağırlıklı olmak üzere 4.6 milyon insanın yaşadığı bir bölgede, nüfusun çoğunluğunun (yaklaşık 4.1 milyon) BM’den gelen bu yardıma muhtaç durumda olmasıydı. Yardımların durmasının yol açabileceği bir insani krizin Türkiye’ye doğru bir göç baskısını tetiklemesi ihtimali hafife alınamazdı.
***
Tam bu noktada Esad rejimi geçen 15 Temmuz’da ilginç bir adım atarak, BM Genel Sekreteri ve Güvenlik Konseyi üyelerine yaptığı bir bildirimle, yardımının Cilvegözü kapısı üzerinden altı aylığına sürmesine izin verdiğini bildirdi. Ancak bu onayı uygulamayla ilgili bir dizi koşula bağladı. Bu koşullar da ilk etapta BM tarafından kabul edilemez bulundu.
Bu köşede 17 Temmuz tarihinde yayımlanan “Türkiye’nin yanı başında yeni bir insani kriz ihtimaline dikkat” başlıklı yazımız BM’de ortaya çıkan bu krizin sonuçlarını değerlendiriyordu.
Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, yaptığı bu hamle ile “BM Güvenlik Konseyi kararına gerek yok. Ülkede meşru otorite benim. BM yardımı bizim olurumuzla Türkiye üzerinden pekala devam edebilir” mesajını vermişti.
Değindiğim yazımda şu soruyu yöneltmiştim: “En zor soru… Esad rejimi bu mesajı verdiği zaman uluslararası camianın ‘Hayır, biz insani yardımı sürdürmeyeceğiz’ deme marjı var mıdır?”
Ancak bu öneri kabul edilirse, Batı dünyası, zımnen Esad rejimini kabullenmek durumuna girecekti.
***
Aslında BM Güvenlik Konseyi’nde geçen 24 Temmuz’da düzenlenen Suriye oturumunda yapılan konuşmalara bakıldığında, işlerin Suriye’nin önerisi doğrultusunda bir çözüme doğru yöneldiğini okuyabilmek mümkündü. Hatta Suriye’nin BM Temsilcisi, konuşmasında 15 Temmuz tarihli önerilerini tekrarladıktan sonra bu kez “herhangi bir koşul getirmediklerini” belirterek, önemli bir esneklik işareti de vermişti.
İşte yapılan uzun müzakereler sonunda varılan uzlaşı geçen çarşamba günü BM tarafından açıklandı.
***
BM açıklamasında, varılan mutabakatın, İnsani Konulardan Sorumlu BM Genel Sekreter Yardımcısı Martin Griffiths ile Suriye hükümetinin, BM ve ortaklarının milyonlarca insana yardım ulaştırabilmeleri için Bab el Hava sınır kapısını kullanmaya devam etmeleri konusunda yürüttükleri sürecin bir sonucu olduğu belirtiliyor.
Açıklamaya göre, bu yardım faaliyeti ihtiyaç duyulan ölçüde, belli prensipler üzerinden ve insani yardıma erişim açısından bütün tarafların dahil olacakları bir şekilde yürütülecektir. Ayrıca, BM’nin operasyonel bağımsızlığı da gözetilecektir.
Kanaatimizce açıklamanın en kayda değer unsuru, “Suriye’nin onayını yeniden teyit etmesi”nin BM’nin sınır ötesi insani operasyonlarını yasal bir zeminde yürütmesinin temelini oluşturduğunun belirtilmesidir. Suriye’nin egemen otoritesi olarak Esad rejiminin yetkisi en kuvvetli bir şekilde vurgulanmaktadır BM tarafından.
Düzenlemenin dikkat çekici bir yönü de HTŞ’yi ilgilendiriyor. İdlib’de saha kontrolüne büyük ölçüde BM Güvenlik Konseyi’nin “terörist” olarak tanıdığı Heyet Tahrir eş Şam (HTŞ) örgütü sahip bulunuyor. Burada yerel düzeydeki hizmetler HTŞ’nin ipleri elinde tuttuğu “Ulusal Kurtuluş Hükümeti” tarafından sağlanıyor.
BM’nin açıklamasındaki “bütün tarafların sürece dahil olacakları” ifadesinden, muhtemelen HTŞ güdümündeki bu yapının da bir şekilde denkleme dahil edildiğini anlamamız gerekiyor.
Rejimin yardım dağıtım sistemine ne ölçüde müdahil olacağı hususunda da tam bir açıklık yoktur. Ancak böyle de olsa, BM yardımının kendisinin rızasıyla yapıldığının BM tarafından duyurulmuş olması bile Esad rejimin egemenliğinin dünyaya gösterilmesi anlamında oldukça önemlidir.
Şöyle ki, bundan önce Şam’daki rejimin iradesi hesaba katılmadan yürüyen bir yardım mekanizması şimdi Esad’ın onayıyla çalışmaktadır.
***
Kuşkusuz, bulunan formül çözümsüzlük halinde muhtemel bir insani krizin serpintilerinden endişe duyan Ankara’yı da rahatlatmış olmalıdır, her ne kadar eski sistemi savunmuş olsa da… Karşılığında Esad da Ankara’ya, İdlib’de egemen otoritenin kendisi olduğunu vurgulayabileceği bir zemine çıkmıştır, Türkiye-Suriye ilişkilerinde normalleşmenin konuşulduğu bir dönemde…
Kaybeden tarafın ise insani yardımları Suriye’ye Esad’ı baypas ederek ulaştırmak isteyen Batılı ülkeler olduğunu söyleyebilmek mümkündür.
NOT: Esad rejimi, Suriye’de de ciddi kayıp ve hasara yol açan 6 Şubat deprem felaketinden hemen sonra, BM’nin insani yardım sevkini kolaylaştırmak üzere Kilis’teki Öncüpınar/Bab el Selam ve Çobanbey/El Rai kapılarını açmıştı. Bu kapıların durumu geçen ay BM’de Cilvegöz’le ilgili patlak veren krizden etkilenmemişti. Ancak Cilvegözü’nden geçen yardım miktarının hacmiyle kıyaslandığında, Kilis’teki bu iki kapıdan yapılan yardım sevki oldukça sınırlı kalıyor. Suriye hükümeti, geçen salı günü, bu iki kapının 13 Kasım’a kadar açık tutulacağını açıkladı.” (https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/sedat-ergin/bm-ile-vardigi-cilvegozu-mutabakati-esada-buyuk-zemin-kazandirdi-42313644)
***
Gördüğümüz gibi, Suriye Rejimi kademe kademe zafere doğru gidiyor. Sınır Kapılarının kontrolünü tekrar ele geçiriyor.
Geriye ne kaldı?
Türkiye’nin desteklediği ve Türk Ordusu’nun koruması altında bulunan Ortaçağçı çetelerin kontrolündeki İdlib ve çevresindeki küçük bir bölge ve Amerikancı Kürt Hareketinin, ABD’nin koruyuculuğu ve silahlandırmasında ele geçirdiği bölgeler.
Statüko şimdilik korunuyor gibi görünse de başta İdlib olmak üzere Ortaçağcı çetelerin elindeki her santim toprak alınacak ellerinden. Türk Ordusu orada ilânihaye kalamayacak. Çıkacak. Ki işgalci konumunda zaten. Meşru bir devletin topraklarında nasıl bulunulabilir Uluslararası Hukuk bakımından? Suriye yönetimi de bu konuda kararlı. Rusya da aynı kararlılığı sürdürüyor. Dolayısıyla bu iş er ya da geç tamamlanacak.
Kürt Halkının yoğun olarak yaşadığı bölgeler ise, Amerikancı Kürt Hareketinin ABD’den kopmasıyla gerçek anlamda bir çözüme kavuşacak. Yoksa bu karışıklık bir müddet daha devam edecek.
Bu Hareket, ABD’den kısa vadede kopar mı? Böyle bir olasılık var mı?
Bugün için yok.
PKK-PYD-SDG, kısa vadeli çıkarlarının ABD’ye hizmet etmekten geçtiğini düşünüyorlar. Suriye’de bize bir Devlet kuruveriyorlar, diyorlar.
Ama hep bildiğimiz ve Tarihin gösterdiği gibi ABD Emperyalistleri asla Halkların dostu değildir. Onlar aşağılık emperyalist sömürü ve yağma düzenlerinin sürmesi için dün Barzani’yi kullandı (ki bugün de kullanıyor), bugün PKK’yi kullanır, yarın çıkarı öyle gerektirirse başka bir hareketi kullanır. Ve eski kullandıklarını da bir tarafa atmaktan hiç yüksünmez. Hiç rahatsızlık duymaz. Tarih bunu böyle gösteriyor…
O yüzden Kürt Halkının gerçek çıkarı Suriye Yönetimiyle eşit, kardeşçe bir ilişki kurmaktan geçiyor. Bunun yollarını karşılıklı olarak yaratmaktan geçiyor sorunun çözümü. Bu, bugün için biricik Devrimci Çözümdür Kürt Halkı için.
Tabiî ki burada Suriye Yönetimine de büyük görevler düşmektedir kaçınılmazca. Eşitliği ve kardeşliği sağlayacak, halklar arasında güveni sağlayacak mekanizmalar, örgütlenmeler, girişimlerde bulunacaklar. Yasal statüler oluşturacaklar…
PKK-PYD-YPG-SDG Hareketinin
niteliği konusunda
Beşşar Esad’la aynı düşünüyoruz…
PKK-PYD-YPG Hareketi ve işbirlikçi yerli halk hakkındaki düşünceleri şunlar Beşşar Esad’ın:
***
Esad’dan YPG açıklaması
Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, “ABD’yle çalışan herkes ajandır” dedi.
03.09.2023
Rusya Today’e konuşan Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, YPG’yle ilgili açıklamalarda bulundu. Vatansever Kürtlerin olduğunu belirten Esad, “Ama sonuçta ilkesel olarak şunu söylemek zorundayız: ABD ile çalışan herkes ajandır. Bu çok açık bir şeydir.” dedi.
Halk Koruma Birlikleri-YPG’den bahsettiğimizde Kürtleri suçladığımız anlaşılmamalıdır. Bildiğiniz gibi YPG’nin içinde Araplar da var. Bizim değerlendirmemize göre yabancı bir güç lehine çalışan her parti ya da kişi haindir ve ajandır. Bu kadar basit. Vatansever Kürtler de var, aslında Kürtlerin çoğu vatanlarından yana.
Ancak ABD ajan güçlerinin kontrolü altındaki bölge halkı, herhangi bir vatansever yönelimde faaliyet göstermelerine izin verilmeyen koşullarda yaşadıkları için, çoğunluk vatansever değilmiş gibi görünüyor. Ama sonuçta ilkesel olarak şunu söylemek zorundayız: ABD ile çalışan herkes ajandır. Bu çok açık bir şeydir. dedi” (https://m.nerinaazad2.com/tr/news/actual/syria/esaddan-ypg-aciklamasi)
***
Biz yani Kurtuluş Partililer ve Genel Başkan’ımız ne diyoruz bu konuda yıllardır?
“‘Katil Amerika, Ortadoğu’dan defol!’ diyemeyen her siyasi, her aydın, her akademisyen, her sanatçı, her gazeteci ya gafildir ya korkaktır ya da haindir…”
İşte netçe gördüğümüz gibi, Beşşar Esad da bizimle aynı düşünüyor bu konuda. Neredeyse birebir aynı sözcükleri kullanıyor.
Gerçekten namuslu, yurtsever, antiemperyalist olursanız başka türlü düşünemezsiniz zaten. Eğer böyle düşünmeyip ABD Emperyalistleriyle işbirliği yaparsanız, iş tutarsanız, onun “sahadaki yerel ortağı”, “kara gücü” olmayı kabul ederseniz başka bir şey de olamazsınız zaten…
Sözün Özü:
Başta da belirttiğimiz gibi, biz Beşşar Esad’ı; namuslu, yurtsever, halksever, vatansever ve antiemperyalist olduğu için seviyoruz ve destekliyoruz.
Batılı Emperyalistlerin gururunu kırdığı için, onlara boyun eğmediği, tam aksine onlara yenilgiyi tattırdığı için sevgi ve saygı duyuyoruz.
Her kim ki ABD Emperyalistlerine düşmandır, onların aşağılık planlarına, projelerine boyun eğmiyordur, bugün için bizim dostumuzdur. Halkların dostudur.
Beşşar Esad da bugün bunların başında gelmektedir.
Beşşar Esad ve Suriye Halkı, Batılı Emperyalistlere karşı İkinci Kurtuluş Savaşı veriyorlar. Aynen bizim verdiğimiz gibi.
Onlar da kazanacak, onlar da yenecek; biz de yeneceğiz!
Bundan adımız gibi eminiz!