Site rengi

Tasarım

Tarzan darda…

03.04.2019
1.090
A+
A-

M. Gürdal Çıngı

Bunların, AKP’giller’in, ataları belledikleri Osmanlı Padişahları ve Sadrazamları ve diğer devlet adamlarının politikaları da aynen bunlarınki gibiydi; Batılı “Büyük Güçler”, “Büyük Devletler” arasında mekik dokuyarak bir o devlete bir bu devlete yamanmaya çalışmak, “Büyük Güçler”i birbirine karşı kışkırtmaya çalışmak vb… Bir zaman İngiltere’ye, bir zaman Fransa’ya, bir zaman Rusya’ya, bir zaman Almanya’ya yaslanmaya çalışırlardı. Güya onların aralarındaki çelişkilerden yararlanmak isterlerdi. Böylece varlıklarını devam ettireceklerini, saltanatlarını sürdüremeye devam edeceklerini umarlardı. Düştükleri ve halkımızı düşürdükleri onursuz durumları hiç göz önüne almaksızın…

Ancak, Osmanlı’nın sonu hazin oldu! Hiçbir Batılı Büyük Devlet, hiçbir emperyalist güç ve ittifak bunların “küçük” numaralarını yemedi. Karşı görünen ittifak gibi, yandaş görünen ittifak da aynı amaç etrafında birleşmişti çünkü; Osmanlı’yı parçalamak, egemen olduğu toprakları ele geçirip yutmak ve Osmanlı’yı Tarih sahnesinden silmek…

Aynen de öyle oldu. En son Birinci Emperyalist Evren Savaşı’yla birlikte ve onun sonucunda Osmanlı, Tarih sahnesinden, bir daha hiç gelmemek üzere, silinip gitti…

Onlara son vuruşu da halkımız, halkımızın önderi Mustafa Kemal ve İsmet İnönü başta olmak üzere Birinci Kuvayimilliyeciler gerçekleştirdi. Üstelik de; o “Amerika’da içlerinde olmak üzere Batılı Büyük Devletleri”, hezimete uğratarak Birinci Kurtuluşu başardılar ve Siyasi Bağımsızlığımızı kazandık.

Tabiî ki, halkların, mazlum ulusların biricik gerçek dostu Lenin ve O’nun önderliğindeki Sovyetler Birliği’nin büyük maddi ve manevi desteğiyle… Kurmay subaylarından paraya, silaha ve mühimmata kadar her alandaki büyük ve karşılıksız desteğiyle…

Şimdi iktidarda, Osmanlı’nın savunucusu olduğunu söyleyen AKP’giller var. Ama aynı ataları gibiler. Burunlarının ucunu görmüyorlar, kullandık sanırken “Büyük Batılı Devletleri”, kullanıldıklarının farkına bile varmıyorlar. Ya da daha doğrusu, iktidara gelebilmek için ve getirildikleri iktidarda kalabilmek için onların bir dediğini iki etmemeye; yaranamadıkları anda diğer “Büyük Güçler”le ittifak kurmaya, ekonomik ve askeri anlaşmalar yapmaya çalışarak ABD ve AB Emperyalistleriyle Rusya, Çin, İran gibi devletler arasında, salıncaktaki bir çocuk gibi, bir o yana bir bu yana şaşkınca sallanıp duruyorlar…

Ağababaları ABD Emperyalistleri ve AB Emperyalistlerinden kopmak istemiyorlar, çünkü kendilerini iktidara onlar getirdi. Ve getirenin götürme gücü de olduğundan, onların bir dediklerini iki etmemeye çalışıyorlar. Ancak hayat her zaman düz bir çizgi izlemiyor ve onların çıkarları kendi çıkarlarıyla çelişiyor. O zaman da şu anda dünyadaki diğer kutbu temsil eden Rusya başta olmak üzere Çin ve İran’a yanaşmaya çalışıyorlar. Onlar da kendi emperyalist çıkarlarının peşindeler. Almadan hiçbir şey vermiyorlar onlar da. O zaman gelsin zikzaklar, gelsin bir o yana bir bu yana sallanmalar…

Bildiğimiz gibi ABD’nin şu anda Türkiye’ye yönelik hamlelerinin iki ana noktası var:

1- Türkiye’nin, Rusya’dan S400 füzelerini almasını engellemek.

2- Suriye’de yerel işbirlikçisi, “sahadaki ortağı, “kara gücü” PKK-YPG-SDG’yi korumaya almak ve Suriye’de, aynen Irak’ta yaptığı gibi, yeni bir Kürt Devleti kurmak…

 

Ayının oyunu armuda

ABD’nin oyunu S400’lere

ABD Başkanı Trump’tan Dışişleri Bakını Pompei’ye, Genelkurmay Başkanından Cumhuriyetçi ve Demokrat Kongre ve Senato üyelerine, NATO Komutanlarına kadar bütün ABD yetkilileri S400’le yatıp S400’le kalkıyorlar. Açıklama üstüne açıklama yapıyorlar, tehdit üstüne tehdit savuruyorlar ki; Rusya’dan S400’leri alamazsın. İki ayrı silah sistemi bir arada bulunamaz, diyorlar. Alırsan NATO’nun sırlarını Ruslara vermiş oluruz. Bu da asla kabul edilemez, diyorlar. Bu bir “ciddi bir ulusal ve küresel güvenlik riskidir”, diyorlar.

Ee ne yapalım?

Son önerileri şu: S400 almaktan vazgeçin, daha önce vermediğimiz Patriot Füzelerini verelim.

AKP’giller, olabilir, alabiliriz ama kimi şartlarımız var, diyorlar basına yansıdığı kadarıyla ya da yansıttıkları kadarıyla. Teknoloji transferine izin vermelisiniz, diyorlar. Ancak ABD, teknoloji transferine izin vermiyor. Tamamen bize bağımlı olacak sistem, diyor.

Tayyipgiller şimdilik direniyor; “Bu iş bitti, S400’leri aldık”, diyorlar ama ABD yetkilileri vazgeçmiyorlar. Tehditlerini boyutlandırıyorlar.

1- Diyorlar ki; eğer S400’leri alırsan, parasını da vermiş olsan, kimi parçalarını Türkiye’de üretiyor da olsan, son nesil, son teknolojiye sahip F35 uçaklarının “bir tanesini bile” alamazsın, vermeyiz hiçbir şartta, diyorlar. Bu konuda Meclislerinde ve Senatolarında kararlar alıyorlar.

2- Seni F35 üretim programından çıkartırız, diyorlar.

3- Seni, “Amerika’nın Düşmanlarıyla Yaptırımlarla Karşı Koyma (CAATSA)” yasası olarak bilinen yasa uyarınca yaptırımlarla karşı karşıya bırakabiliriz, diyorlar.

Ve yine ABD dışişleri Bakanlığı Pentagon’un hazırladığı bir raporda; “Bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla, F-35 Müşterek Taarruz Uçağı,  PATRIOT Hava ve Füze Savunma Sistemleri, CH-47 Chinook ağır nakliye helikopteri,  UH-60 Black Hawk helikopteri ve F-16 avcı uçağı da Türk alım programlarından etkilenecekler arasındadır.”, diye açık tehditlerine devam ediyorlar. (http://www.milliyet.com.tr/iste-pentagon-un-yeni-turkiye-dunya-2786470/)

 

İstediğimiz an ekonomini çökertiriz mesajı veriyorlar ve

somutça uyguluyorlar da

4- Başka yaptırımlar da uygularız, diyorlar. Ve ekonomik alandaki yaptırımlarının ucunu da gösteriyorlar kademe kademe.

Türkiye sözde ekonomik olarak geliştiği için ABD’nin; “Genelleştirilmiş Tercihler Sistemi”, Programı’ndan çıkartılıyor.

Doların (tabiî aynı anda Avronun da) değerini bir anda yükseltiyorlar, Türk Parasının değeri de anında düşüyor. Ekonomi oynak hale geliyor. Yüz milyarlarca dış borcu bulunan ülkemizde, dövizin her bir birim yükselmesi, dış borçların katmerlenmesine yol açıyor. Ve dövizle borçlanmış şirketler de dara düşüyor ödeyemedikleri için ondan sonra gelsin konkordatolar, gelsin iflaslar. Gelsin İşsizlik, gelsin Pahalılık…

Şimdi ekonominin içinde bulunduğu duruma ilişkin kimi rakamlar aktaracağız ana başlıklar halinde:

***

Uzmanlar, Türkiye’nin resesyona girdiğini ekonomik verilerle somutça açıklıyorlar; Ekonomi 2018’de % 2,6 büyüdü, 4. çeyrekte % 3 daraldı.

TÜİK verilerine göre hanehalkının tüketimi 2018’in son çeyreğinde yüzde 8,9 daralırken, iç talep 2018’in genelinde ise sadece yüzde 1,1 büyüyebildi.

İnşaat sektörü ise yüzde 8,7 küçülme kaydetti. Böylece üçüncü çeyrekteki yüzde 5’lik daralmanın ardından sektör iki çeyrek üst üste daralmış oldu.

Sanayide de dördüncü çeyrekte yüzde 6,4’lük bir küçülme yaşandı.” (https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-47521909)

***

Dünya Bankası, Türkiye raporunu açıkladı: Son 10 yılın en düşük büyüme tahmini

Türkiye raporunda 2019 yılı büyümesinin yüzde 1.6 ile son 10 yılın en düşük seviyesinde gerçekleşeceği beklentisine yer veren Dünya Bankası, özel sektör yurt içi talebinin 2019’da keskin bir şekilde düşeceğini vurguladı. Dünya Bankası, enflasyonun ise 2019’da ortalama yüzde 19, 2020’de ortalama yüzde 11 olacağı tahmininde bulundu.” (https://tr.sputniknews.com/ekonomi/201901091037002643-dunya-bankasi-turkiye-raporu-buyume-tahmini/)

Türkiye’de İşsizlik Son Otuz Yılın Zirvesine Yaklaştı

DİSK-AR: “Geniş tanımlı işsizlik 7 milyon 153 bin.” (https://www.amerikaninsesi.com/a/türkiye-de-isizlik-son-otuz-yılın-zirvesine-yaklaştı/4830805.html

***

Ekonomist gazeteci Emin Çapa, İş Kur’un işsiz sayısına ilişkin dikkat çeken rakamlarını paylaştı. İş Kur’un kayıtlarına göre; 2018 Ocak ayında 2 milyon 457 bin 336 kişi işsizken, 2019 Ocak ayında bu rakam 3 milyon 775 bin 660 kişiye ulaştı. İş Kur’un verilerine göre, bir yılda artış 1 milyon 318 bin 324 işsiz oldu.” (https://odatv.com/rakamlar-patladi-14031917.html)

***

Telegraph: Türkiye derin krize girdi

İngiliz Daily Telegraph gazetesi, “Döviz rezervlerinin azalması ve yabancı yatırımcının kaçmasıyla Türkiye’nin derin bir ekonomik krize sürüklendiği…” diye yazdı.” http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/ekonomi/1320111/Telegraf__Turkiye_derin_krize_girdi.html)

Albayrak’tan yüzde 20.30’luk enflasyon yorumu: Tüm hedefleri tutturduk” (https://tr.sputniknews.com/ekonomi/201901091037002643-dunya-bankasi-turkiye-raporu-buyume-tahmini/)

***

Gördüğümüz bunca rakama rağmen Hazine ve Maliye Bakanı Damat Berat Albayrak, büyüme verisini Twitter’dan yorumluyor ve utanmadan, göz göre göre yalar söylüyor;  “en kötü geride kaldı”, “Tüm hedefleri tutturduk”, diyor. Diyebiliyor…

Eee yalandan başka ne bilir bunlar…

Ha bir de vurgun ve talan bilirler. Haklarını yemeyelim Allah için…

Halkımız “kuru soğana muhtaç” düşmüş durumda. Patates, pırasa, ıspanak gibi kış sebzelerinin bile yanına yaklaşılmaz hale geldi.” Devlet, Belediyeler marketçilik mi yaparmış” diyerek Tanzim Satış Mağazalarını kapatan AKP’giller, şimdi Tanzim Satış uygulamasına geçti…

İşsizlik ve Pahalılık gerçek anlamda can yakıyor, el yakıyor. Mazlum halkımızı yaşayamaz hale getiriyor.

Geçtiğimiz Ağustos ayında yaptırımlarının nelere yol açabileceğini, ekonominin bir anda nasıl çökeceğini gösterdiler. Dolar 7 lirayı buldu, Euro 8 lirayı…

Tayyipgiller, aman dilediler, emrin olur, dediler. Ne isterseniz yapmaya hazırız, dediler de geçici olarak engelleyebildiler iflaslarını. Ama ne istedilerse de verdiler ABD’ye.

Daha geçtiğimiz hafta küçük bir ekonomik saldırı daha yaptılar. Dolar bir anda, bir günde 5.30’lardan 5.80’lere çıktı. Euro, 6.10’lardan 6.65’lere çıktı. Sadece bir günde… Ekonomi böylesine pamuk ipliğine bağlı…

Tayyipgiller kuyruğu dik tutmaya çalışıyorlarsa da bu geçici bir şey. Çünkü ekonomik ve siyasi olarak ABD ve AB Emperyalistlerine bağımlılar.

İşte ABD Emperyalistleri de bu gerçeği çok iyi bildikleri için, Tayyipgiller’e dikte ettikleri her şeyi kolaylıkla kabul ettirebileceklerini biliyorlar. Bu yüzden de ABD Emperyalistleri ve tabiî ki NATO bileşenleri olan AB Emperyalistleri var güçleriyle S400 alımını engellemek için tehditler yağdırmaya devam ediyorlar.

 

Kürt kartı: bitmeyen hazine

Peki AB-D Emperyalistleri sadece S400 tehditleriyle mi sopa gösteriyor?

Tabiî ki hayır. Bir kere emperyalist haydutların elinde oyuncak oldunuz mu, bütün politikalarına boyun eğmek zorunda kalırsınız.

5- AKP’giller’in AB-D Emperyalistlerine boyun eğdikleri diğer bir ana nokta da Suriye. Suriye’deki SDG-YPG-PYD varlığının ve kontrollerindeki Menbiç, Rojava (Fırat’ın Doğusu) bölgelerinin ne olacağı konusu.

Aslında olay çok net ve açık biçimde belli: ABD, aynen Irak’ta yaptığını yapmak istiyor Suriye’de de. Yani Suriye’yi bölüp parçalayarak Suriye’de bir Kürt Devletinin oluşumunu sağlamak istiyor.

AB-D Emperyalistlerinin ve Türkiye’nin de içinde olduğu bölgedeki işbirlikçilerinin Uluslararası Hukuku hiçe sayarak verdikleri bütün desteklere rağmen, başta Suriye liderliği ve Suriye Halkının kahramanca mücadelesi, sonra da Rusya ve İran’ın (bir ölçüde Çin’in) askeri ve her türlü desteğiyle IŞİD yenildi. Halifelik çöktü! Çeteler darmadağın oldu. Burada IŞİD’e son vuruşu, kendi bölgelerinde kaldığı için SDG-PYD vurdu.

Böylece ABD’nin Suriye’nin 3’e bölünme planı bozuldu. Bu bakımdan BOP’un Suriye ayağının birisi eksik kaldı ABD açısından. Ama diğer ayağını sağlamış oldu. Yani BOP işlemeye devam ediyor…

ABD’nin “Bin Devletli Dünya” kurma Projesi yeni yeni mevziler kazanıyor böylece. Yugoslavya’da başardılar. Irak’ta başardılar. Libya’da başardılar. Suriye’de kısmi başarı elde ettiler.

Yani ABD, Suriye’deki Kürt Devletini hayata geçirmek için bütün kozlarını kullanıyor. Bir yandan SDG-YPG-PYD’yi askeri açıdan donatıyor. Zırhlı araçlardan füzelere, tanklardan, toplara, mühimmattan iş makinelerine kadar her türlü desteği veriyor. Binlerce TIR’la malzeme gönderdi. Ve tabiî askeri eğitimler veriyor bu güçlere.

Diğer yandan, SDG-PYD’nin egemen olduğu bölgeleri koruma altına almak için yeni yeni manevralar yapıyor. Türkiye’ye habire yem atıyor.

Bildiğimiz gibi Tayyipgiller, SDG’nin egemen olduğu Fırat’ın Doğusunu kendileri açısından kabul edilemez buluyorlar. Amerikancı Kürt Hareketi’nin sınırdaş olmasını istemiyorlar. Yanlış anlaşılmasın; bu istememe durumu gerçekten ABD’nin planlarını bozmak için uygulanan bir politika değil. AKP’giller’in amacı böyle bir yapılanmanın iç siyasette kendilerine oy kaybı olarak dönmesini engellemek. Yoksa “BOP’un Eşbaşkanı” için orada bir Amerikancı devletin varlığı hiçbir rahatsızlık doğurmaz.

Ama bir gerçek var ki, Amerikancı Kürt Hareketinin o bölgedeki güçleri oradalar. Sınırdalar…

Kimin sayesinde? Kimin korumasında?

ABD’nin. Çok açık ve net bir gerçek bu.

ABD’nin Suriye’den çekileceğini açıkladıktan sonraki en son numarası, Türkiye ve SDG-PYD arasına, bir “Güvenli Bölge” kurulması önerisi.

Hem de Türkiye’nin katılmadığı bir askeri kuvvetle. Yani güvenceye almak istiyor Kürt Bölgesini. Sözde “Güvenli Bölge” kuruyor, Türkiye’nin sınırdaşı olmaktan çıkarıyor ama gerçekte Kürt Devletinin varlığını garantiye alıyor.

AKP’giller yönetimindeki Türkiye sürekli olarak, Fırat’ın Doğusuna operasyon çekeceğim, mahvedeceğim vb. esip gürlese de bunu bir türlü yapamıyor çünkü ABD buna izin vermiyor. Her kademedeki yöneticileri, başta Başkan Trump olmak üzere, buna izin verilmeyeceğini; “Kürt Halkını Türkiye’nin zalimliğinden koruyacaklarını”, açıklıyorlar:

“ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, geçen günlerde yaptığı açıklamada, “ABD, Türklerin Suriye’’de Kürtleri kıyıma uğratmamasını güvence altına almaya çalışıyor” ifadelerini kullanmıştı.” (https://odatv.com/ayni-sozleri-tekrar-soyledi-08011949.html)

Yani bu kadar açık ve net konuşuyor ABD’liler.

Amerikancı Kürt Hareketi de zaten canı gönülden bunu istiyor:

“Suriye’de ABD’nin desteklediği Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) komutanı, IŞİD’le mücadeleye devam edilmesi amacıyla yaklaşık 1000-1500 askerden oluşan uluslararası gücün Suriye’de kalması çağrısında bulundu. SDG komutanı Mazlum Kobani Amerika’nın Suriye’den tamamen çekilme planını durdurmasına yönelik beklentisini ifade etti.

“Omurgasını YPG’nin oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’nin Komutanı Mazlum Kobani’nin Suriye’de üst düzey Amerikalı generallerle yaptığı görüşmeler sonrası yaptığı açıklamalar Amerika’nın liderliğindeki koalisyondan kalıcı bir askeri yardım talebine ilişkin en kapsamlı görüş beyanı olarak değerlendiriliyor.” (https://www.amerikaninsesi.com/a/sdg-komutani-1500-koalisyon-askeri-suriyede-kalmali/4792264.html)

ABD, Menbiç ve Fırat’ın Doğusu yani Suriye’deki Kürt Bölgesini korumak için elinden geleni yapıyor, yapacak. Çünkü uzun vadeli planları BOP için buna ihtiyacı var.

İran’ı çökertmek ve bölüp parçalamak istiyor. Bu yüzden gerekli Kürt Hareketi. Şu anda en sadık müttefiki onlar.

Ardından hep söylediğimiz gibi sıra Türkiye’ye gelecek. Türkiye’yi bölüp parçalamak, Birinci Kurtuluş’un intikamını almak istiyor başta ABD olmak üzere Batılı Büyük Emperyalist Devletler.

Birinci adım, Türkiye’de de bir Kürt Bölgesi kurmak. Planı bu. Kademe kademe de bunun yollarını döşüyor ABD. Yani Türkiye’yi de bölüp parçalamak istiyor.

İkinci ve daha uzun vadeli adım Büyük Ermenistan’ı hayata geçirmek. Yani şimdiki Ermenistan’dan İskenderun’a kadar olan Büyük Ermenistan’ı kurmak. Ana amaç bu.

Türkiye bir yandan göbek bağıyla bağlı olduğu Batı’dan kopmak istemiyor, kopamıyor ama diğer yandan Ruslarla ve İran’la birlikte davranmak zorunda kalıyor Suriye’de. Astana Mutabakatı oluşuyor, işbirlikleri gelişiyor. S400’leri alıyor, Nükleer Santral kuruyor Ruslar vb…

Bir yandan ABD’lilerle devriyeye çıkıyor, bir yandan Ruslarla. İdlib’de Ruslarla birlikte davranmak zorunda kalıyor.

Yani aşağı tükürse sakal yukarı tükürse bıyık durumları var AKP’giller’in. Büyük bir açmazdalar. Büyük bir çıkmazdalar. Ne yapacaklarını şaşırmış durumdalar. Allah kimseyi bu duruma düşürmesin…

 

Sonuç: Çabalama kaptan ben gidemem…

Biz bu yazıyı yazarken, 31 Mart Yerel Seçimleri sonuçlandı ve AKP kaybetti!

Cumhur ittifakı kaybetti!

Hem de belirgin bir biçimde kaybetti. Yıllardır yağmalaya yağmalaya doymadıkları, “Aşk”ları; İstanbul ve Ankara başta olmak üzere; Adana, Mersin, Antalya, Bolu, Bilecik, Kırşehir, Artvin vd. illeri kaybetti.

Yani yenilgi kesin ve artık; ne bu siyasi körlüklerle, komşularla düşmanlık ilişkileriyle ne de AB-D Emperyalistlerine bağımlı ekonomiyle gitmeleri artık mümkün değil. Seçim sonuçları bunu kesince kanıtladı. Halkımızın bir kesimi bunların nefret edici politikalarına artık tepki gösterdi. Yeter artık! dedi.

Ne yazık ki yerine gelecekler, seçimlerde galip görünenler de Amerikancı.  Hepsi onun hizmetinde. Hepsi ondan el bekliyor, umut bekliyor ki, bizi ikitidara taşı, diye.

Önümüzdeki günler neler getirir şu anda kesince bilemeyiz. Ama bildiğimiz ve seçim sonuçlarının gösterdiği kesin gerçeklik; AKP’nin kaybettiğidir. Tayyip’in seçim gecesi “Balkon Konuşması”nda da söylediği gibi inandırıcılığını yitirdikleridir halkımızın kendilerini körce destekleyen kesiminde…

Bu sonuç artık geri döndürülemez.

Bize düşen; Halkımızı uyandırmak, biliçlendirmek ve örgütlemektir. Demokratik Halk İktidarını kuracak çalışmaları gerçekleştirmektir. Bunu yapmakla yükümlüyüz. Bunu yapmakla görevliyiz. Yoksa Amerikancıların halkımıza verecekleri bir şey yoktur.