Tayyip, ne yaptığını ve ne yapacağını bilmez haldesin! Salıncaktasın, sallanıyorsun, düşeceksin…
M. Gürdal Çıngı
Tayyip!
Sen, bizzat söylediğin gibi, ABD’nin “Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)”un Eşbaşkanısın ve bir görev yapıyorsun.
Nedir o görevin?
Ülkemizi bölüp parçalamak!
Üstelik sadece ülkemizi de değil, bölgemizdeki diğer ülkeleri de bölüp parçalamak.
Ve sen bu görevini layıkıyla yerine getiriyorsun efendin ABD için.
Bildiğimiz gibi 2005-2009 yılları arasında ABD Dışişleri Bakanı olan Condoleezza Rice, tâ 2003 yılında, haritasıyla birlikte açıkladı ki, Ortadoğu’da 22 ülkenin sınırları değişecek, yeni yeni devletler ortaya çıkacak. Sınırları değişecek ülkelerden birisi de Türkiye’ydi, o projedeki haritaya göre.
Tabiî ki sınırları değiştirmek ha deyince olmuyor. Kimi zaman ilerlemeler, kimi zaman gerilemeler yaşanıyor. Ama ABD bu hedefine adım adım yaklaşıyor. Sürekli mesafe alıyor.
Irak’ta, Libya’da bunu başardı. Şimdi Suriye’de, şu an için, bunu başarmış görünüyor. Sırada Türkiye ve İran var…
Sen görünürde, şekilde, lafta, o projeye, o projenin hedefine, amacına karşıymış gibi görünüyorsun ve zaman zaman; “Eyy ABD!” çekiyorsun, gerçekte, işte, fiiliyatta ise; “Emrin olur Efendim!”, diyorsun.
Bu tutumun görmek isteyen gözler için ayan beyan ortada. Hiç gizlisi saklısı yok. Azıcık aklıyla düşünen insanlar için gerçek çok net bir biçimde ortada. Ama gözleri Din bağıyla bağlanmış, Allah’la aldatılmış insanlar içinse yapılacak herhangi bir şey yok…
Görelim mi senin yapıp ettiklerini? Çektiğin “Eyy”lerin perde arkasını ya da gerçek yüzlerini…
Sizin “Stratejik” öngörünüz bu kadar!
Sen “stratejik” ortak olduğunu sandığın ABD’yle Suriye’de açıkça, netçe, somutça işbirliği yaptın. Düne kadar birlikte olduğun; “Kardeşten de öte”, dediğin Suriye Lideri Beşşar Esad’ı ve Suriye Halkını ABD’nin bir emri üzerine, projesinin hayata geçirilmesi amacıyla giriştiği harekâtta, bir kalemde sattın geçtin. Ülkemizin sınırlarını açtın iki yönlü olarak. Bir yandan Suriyelileri ülkemize doldurdun, diğer yandan dünyanın dört bir köşesinden gelen Ortaçağcı, sapık, cani çetelerin ve Batılı serserilerin Suriye’ye geçmelerine izin verdin. Sınırlarımız iki yönlü de yolgeçen hanına döndü.
2012 yılında Dışişleri Bakanın olan “Stratejik Derinlik” sahibi, şimdi ise siyasi rakibin Ahmet Davutoğlu, 20 Ağustos 2012’de Hürriyet Gazetesi’nden İsmet Berkan’a verdiği bir röportajda; “Mülteci sayısı 100 bini geçerse bunları barındıracak yerimiz yok”, diyordu. Bugün ülkemizde en az 4 milyon Suriyeli mülteci var!
Senin ve Dışişleri Bakanının “Stratejik” öngörüsüne bak!
Ve bu düz söyleyişle 4 milyon Suriyeli mülteci için ülkemizin senin ve yandaşlarının vurgunlarından arta kalan kıt kaynaklarından, yine verdiğin rakamlarla 50 Milyar Dolar harcadınız! Ki bu rakam gerçekte 80-100 Milyar Dolardır. Dolayısıyla dardasınız. Bu ekonomi, bu çarkı döndürmüyor çünkü
Üstelik de şimdi bir de Suriye’de “Güvenli Bölge”de konutlar, hastaneler, okullar yapacağız, diyorsun.
Ülkemizdeki Suriyelileri orada iskân edeceğiz, diyorsun. Artık göç alamayız, diyorsun.
Diyorsun da bu yapacaklarını hangi parayla yapacaksın?..
Halkımıza reva gördüğün zamları katbekat arttırsan da bunların giderlerini karşılayamazsın.
Peki nereden bulacaksın onca parayı?
AB sana şu ana kadar zırnık vermedi, zırnık koklatmadı. Bundan sonra da vermez ve koklatmaz.
Ya ABD?
O ancak, aldığının bir miktarını verir. Senden öyle şeyler alır ki, sonrasında aldığına alacağına pişman eder adamı. Bak, sen bizzat yaşıyorsun bunları.
İktidarda kalabilmek için her türlü sözü verdin ABD’ye. Milyarlarca dolarlık silah siparişleri verdin. ABD ekonomisinin tekerinin dönmesine sen de yardım ettin. F35’ler almaya kalktın. Parasının bir kısmını da peşin ödedin.
Şimdi ne oldu?
Vermiyor sana o uçakları. Hangarda bekletiyor. Üstelik hangarda geçen sürenin parasını da senden alıyor. Ülkemizin olmayan parasından alıyor…
Satmadığın bir şey kaldı mı bunca masrafı karşılamak için?
Kalmadı!
Halkımız, ülkemiz niye 80-100 milyar dolar harcadı Suriyeliler için? Ne uğruna?
Sınırlarımızda Amerikancı Kürt Devleti kurulsun diye mi?
Evet. Öyle oldu. ABD seni tuzağa düşürdü. Ha, sen zaten görevliydin. O da işin bir diğer yönü. Ama bu kadarını da beklemiyordun. Paçalarının tutuşması bundan. Allah’la aldattığın “hülooğğ”cularını artık aldatamıyorsun çünkü.
ABD, bu savaşta istediğini aldı mı?
Aldı!
Açık! Net! Aldı!
Sınırlarımızda ve bölgemizde İkinci İsrail’in ikinci ayağını da oluşturdu. Irak’tan sonra Suriye’de de Kürt Devletçiği kuruldu.
Senin, çaresizlikten, zorunluluktan, kendini onca bağlamışlıktan sonra girişeceğin harekât da başarılı olamayacak. O da sana dönecek. O da seni vuracak. De ki, kısmi başarılar elde ettin. De ki, sınırlardan Amerikancı Kürt Hareketini geriye ittin?
Nereye kadar iteceksin? Hangi sınıra kadar iteceksin? Tümüyle ortadan kaldırman, yok etmen mümkün mü?
Hayır! Asla değil!
Bak, 2 Ekim’de ne diyor Amerikancı Kürt Hareketi’nin liderlerinden Rojava Özerk Yönetimi Temsilcisi Ehmed Şêxo Yeni Politika Gazetesi’nde:
“Bugün geçmişe oranla hem siyasi hem moral hem de askeri olarak daha güçlü, daha hazırlıklıyız. Bundan dolayı gelecek tüm saldırılar karşılıksız kalmaz. DSG, Rojava’yı savunacak durumda. (…) Tekrar belirtmeliyim: Saldırılara karşı tüm hazırlıklarımız tamam. Fırat’ın doğusuna saldırmak Efrîn’e saldırmaya benzemez.
“(…)
“Fırat’ın doğusu gerek havadan gerekse karadan Uluslararası Koalisyonun koruması altında. Tabiî Kuzey Suriye’de yaşanacak bir savaş Uluslararası Koalisyonun çıkarına olmaz. Bu bölgede yaşanacak bir savaş gerek Avrupa’yı ve gerekse dünyadaki diğer devletleri rahatsız edecek. Bundan dolayı Avrupa ve dünya Türkiye’nin saldırılarına sessiz kalamaz.
“Koalisyon güçleri ile konuyu görüşüyor musunuz? Onlar durumu nasıl değerlendiriyor?
“Gerçeği söylemek gerekirse bu konuyu, çok geniş bir şekilde defalarca Uluslararası Koalisyon ile konuştuk tartıştık. Koalisyon yetkilileri çok net bir şekilde yeni bir savaş istemediklerini, bölgenin tekrardan karışmasına onay vermeyeceklerini açık bir dil ile ifade ettiler. IŞİD’in bitirilmesine odaklanılması gerektiğini vurguluyorlar. Farklı bir saldırı olursa tabiî ki cevap olacağız diyorlar. Ancak Türkiye’nin tehditlerine karşı şu ana kadar çok açık bir tavır ortaya konulmadı. Koalisyon yetkilileri şunu belirtiyorlar; tüm imkânlarımızla Türkiye’nin saldırılarının gerçekleşmemesi için sonuna kadar direniriz. Çok zayıf bir ihtimal de olsa eğer Türkiye saldırırsa Kuzey Suriye hava sahasını kapatacaklarını, Türk uçaklarının Rojava’ya geçmesini engelleyeceklerini söylüyorlar. Yani Uluslararası Koalisyon İŞİD’e karşı bizim ile birlikte savaştıkları gibi bir şekilde Türk devletinin saldırılarına karşı bizim ile birlikte savaşacaklarını çok net bir şekilde ifade etmediler. Yani Uluslararası Koalisyon’un Türk devletine karşı duruşları olumlu ancak bölgedeki halkların istemlerini, umutlarını tamamen karşılayacak bir cevap vermekten kaçınıyorlar.
“Şunu da belirtmeliyim ki gün geçtikçe DSG ile Koalisyon arasındaki ilişki derinleşiyor ve güçleniyor, daha sıkı bir bağ oluşuyor, önemli projelerde ortaklaşma yaşanıyor. Bundan dolayı da Koalisyon’da Türk saldırılarına karşı olumsuz açıklamalar olmasa da daha samimi ve beklentileri karşılayacak bir beklenti var. Koalisyon’dan Türk devletinin saldırılarına karşı ortak bir duruş sergileme beklentisi var.
“Şu bir gerçek ki Türk devletinin Rojava’ya saldırma girişimini ertelemesinin nedenlerinden bir tanesi de Koalisyon’un işgale karşı sert açıklama yapmaları.” (https://m.krdnews.net/news/rojava/dsgden-aciklama-hazirliklarimizi-tamamladik)
Bak, neler olmuş gördün mü? Neler konuşmuşlar gördün mü? Hangi kararları almışlar gördün mü Tayyip?
Birkaç sözcük de PKK-PYD-YPG-SDG’ye
Okudukça bizi bir üzüntü kaplıyor, kahroluyoruz.
ABD’yle ve Koalisyon dedikleri AB ülkeleriyle iş tuttuklarını hiç gizlemiyorlar. Açıkça söylüyorlar. Ve onlardan her türlü desteği göreceklerini düşünüyorlar. ABD, onlara da sözler veriyor. Onları da Suriye Yönetimiyle birlik olmamaları için bir tutam otla aldatmaya çalışıyor.
Ve bak, onlar yani PKK-PYD-YPG-SDG, yani adına ne derseniz deyin, Amerikancı Kürt Hareketi’nin liderlerinden birisi ne diyor:
ABD ve AB Emperyalistleriyle “ilişki derinleşiyor ve güçleniyor”muş, “daha sıkı bir bağ oluşuyor”muş, “önemli projelerde ortaklaşma yaşanıyor”muş…
Vay anam vay! Vay babam vay!
Ondan sonra gelsin “Rojava Devrimi”, gitsin “Kobani Direnişi”…
Sonra da bunlar “Yurtsever” oluyor, “Devrimci” oluyor öyle mi?..
Geçelim…
***
Biz bu satırları, 7 Ekim günü saat 14.00 gibi yazmıştık. Saat 17.00’da aşağıdaki haberi okuduk. Gördüğümüz gibi Amerikancı liderler, bugün ise (7 Ekim günü) yaşanan gelişmeler üzerine şu açıklamaları yapıyorlar Odatv haber sitesine göre:
“PKK’dan “yaşandı bitti saygısızca” dedirten mesajlar
“ABD’nin Suriye’den çıkma kararı sonrasında, terör örgütü PKK’nın Suriye kolu YPG’nin omurgasını oluşturduğu SDG Sözcüsü Kino Gabriel, “ABD bizi sırtımızdan bıçakladı” dedi.
“Suriye’nin kuzeyinde, terör örgütü PKK’nın Suriye kolu YPG’nin omurgasını oluşturduğu SDG’ye destek veren ABD, Türkiye’nin düzenleyeceği askeri operasyon öncesi bölgeden çekilmeye başladı. ABD Başkanı Donald Trump, ABD’nin Suriye’de IŞİD ile savaşmak için kalması gerekenden daha uzun bir süre bulunduğunu belirterek bundan sonra Suriye’deki durumla Türkiye, Avrupa, Suriye, İran, Irak, Rusya ve Kürtlerin başa çıkması gerektiğini belirtti ve şöyle dedi:
“Kürtler bizimle savaştı ama bunun için para ve ekipman desteği aldılar. Türkiye ile on yıllardır savaşıyorlar, ben bu savaşı üç yıl boyunca geciktirmeye çalıştım ama artık bizim için bu çoğunluğu aşiret mücadeleleri olan sonu gelmeyen saçma savaşlardan geri çekilme ve askerlerimizi eve getirmenin vakti geldi.”
“TERÖR ÖRGÜTÜ PKK’NIN SURİYE’DEKİ KOLUNDAN ABD’YE: BİZİ SIRTIMIZDAN BIÇAKLADI
“ABD’nin bu kararı sonrasında, terör örgütü PKK’nın Suriye kolu YPG’nin omurgasını oluşturduğu SDG Sözcüsü Kino Gabriel, “ABD bizi sırtımızdan bıçakladı” dedi. Ürdün’ün Al-Hadath Televizyonu’na konuşan Kino Gabriel, “ABD bize, Türkiye’nin bölgede askeri operasyonlar düzenlemesine izin vermeyeceği yolunda güvenceler vermişti” diye konuştu.
“SDG’nin Twitter hesabından yapılan açıklamada ise, “Topraklarımızı ne pahasına olursa olsun savunacağız” denildi.
“SDG Sözcüsü Mustafa Bali de yaptığı açıklamada, “Amerikan kuvvetleri sözlerini yerine getirmediler ve Türkiye sınırıyla aradaki bölgeden çekildiler” dedi. Bali, Amerika Merkez Komutanlığı Twitter hesabını etiketlediği mesajında, SDG’nin güvenlik mekanizması anlaşması konusunda Amerika’nın neden sözlerini yerine getirmediği konusunda bir açıklama beklediğini yazdı.” (https://odatv.com/pkkdan-yasandi-bitti-saygisizca-dedirten-mesajlar-07101912.html)
Hep söyledik:
ABD bu! Satar! Hem de hiç düşünmeden satar! Yeter ki emperyalist çıkarları öyle gerektirsin.
Tarih, bunun onlarca örneğiyle dolu. Vietnam’dan Mısır’a, İran’a, Latin Amerika’ya her bölgede sattı ve satar, kendisine uşaklık edenleri!
Gerçek budur! Ama siz ısrarla ABD’nin “kara gücü”, “sahadaki ortağı” olmayı tercih ettiniz. Yapılan onca çağrıya kulaklarınızı tıkadınız. Kaderinizi yukarıda da söylediğiniz gibi Batılıların kaderiyle birleştirdiniz. Ama o sizinle birleştirmedi kaderini. O çıkarı neyi gerektiriyorsa onu yaptı. Onunki doğal. Yanlış olan, doğru olmayan sizin tutumunuzdu. Şimdi diyorsunuz ki; “ABD bizi sırtımızdan bıçakladı”.
Daha kaç kere bıçaklanacaksınız? Kaç kere satılacaksınız?..
Irak’ta satmadı mı ABD Kürt Halkını?
Hem de kaç kere sattı.
Ama siz de Tarihten ders almadınız Tayyip gibi. Siz de bir o yana bir bu yana sallandınız. “Siyaset” yaptığınızı sandınız.
Gördüğünüz gibi, Tarihin ve ABD’nin bir kez daha gösterdiği gibi fena halde yanıldınız!
Kardeş Suriye Halkıyla, ABD işgaline karşı çıksaydınız, kaderlerinizi bu acı günde onlarla birleştirseydiniz ve onlarla bir Federasyon temelinde bir arada yaşamanın yollarını arayıp bulsaydınız.
Ki Beşşar Esad size bu teklifi yaptı. Ama siz elinizin tersiyle ittiniz bu teklifi. ABD ve AB Emperyalistlerinden medet umdunuz. Onlarla birlikte Suriye Halkına karşı savaştınız. Masum insanların kanları sizin ellerinize de bulaştı. Umarız ve dileriz, bu olaylardan ders alırsınız. Ve ABD’ye, AB’ye güvenmemeyi öğrenirsiniz. Ve kardeş Suriye Halkıyla bu aşağılık, satıcı emperyalistlere karşı birlikte savaşırsınız…
Bir açmazın daha var Tayyip:
IŞİD’li savaş esirleri
Ne yapmışsın Tayyip? Hangi sözü vermişsin ABD’ye?
Bak ABD nasıl açık ediyor verdiğin sözü.
Ne diyor?
“ABD hükümetinin, Suriye’de tutuklanan DEAŞ mensubu vatandaşlarını geri almaları için Fransa, Almanya ve diğer AB ülkelerine baskı yaptığını ancak bu ülkelerin bu teröristleri almak istemediği belirtilen açıklamada, ABD’nin bu kişileri yıllarca elinde tutmayacağına işaret edildi.
“Açıklamada, “Türkiye bundan böyle, ABD’nin son iki yıldır, bölgede yakaladığı DEAŞ savaşçılarından sorumlu olacak.” denildi.” (http://www.milliyet.com.tr/dunya/beyaz-saraydan-turkiye-aciklamasi-6048262)
Nereden çıktı bu Tayyip? Kim böyle bir söz verdi? Kim bu canileri, tecavüzcüleri, sapıkları, insanlık düşmanı Ortaçağcıları Türkiye hapishanelerine alırız, dedi?
Açık ki sen ve siz böyle bir söz vermişsiniz. Yoksa böyle bir şey olur mu?
Açıklama net:
“Türkiye bundan böyle, ABD’nin son iki yıldır, bölgede yakaladığı DEAŞ savaşçılarından sorumlu olacak.”
Bak sana emir veriyor!
Senin adına konuşuyor Beyaz Saray! Senin görevini dünyaya duyuruyor!
Bak Ehmed Şexo da aynı şeyi söylüyor:
“Asıl bizim Uluslararası Koalisyon ile konuştuğumuz, gündeme getirmek istediğimiz ve uluslararası devletlerde baskı altına almak istediğimiz konu yabancı uyruklu IŞİD elemanlarının durumu. Bilindiği gibi IŞİD’e katılıp şu anda Rojava’da tutuklu birçok devletin vatandaşı var. Bunların mahkemede yargılanması gerekiyor. Koalisyon da devletlere bir çağrı yaptı, herkes vatandaşlarını alsın dedi. Henüz olumlu bir cevap alamadık. Beş-altı bin IŞİD elemanı elimizde, bunların yargılanması gerekiyor. Aileleri ile birlikte on binlerce insan var. Bunları yargılamak için Rojava’da uluslararası bir mahkeme kurma isteğimiz vardı. Hala bu istek devam ediyor. Uluslararası koalisyon ile bu sorunu gidermek için ortak çalışma isteğimiz var. Şu ana kadar koalisyon ile yaptığımız toplantılarda IŞİD’e karşı mücadelede katkı sunan bütün devletler hazır bulundu. Bölgenin güvenliği için koalisyonun farklı devletlere bir çağrısı vardı. Nasıl bir cevap geldi güvenliğin sağlanması için yeni katılımlar oldu mu bilmiyorum.
“Ama biz koalisyonla IŞİD elemanlarının yargılanmasını için müzakere ediyoruz. Bu topraklarda terör estirdiler, bundan dolayı da bu topraklarda yargılanmalı diyoruz. Ne yazık ki bu konuda herhangi bir devletten cevap alamadık. Umudumuz ve isteğimiz IŞİD elemanları için topraklarımızda bir mahkemenin kurulması ve terör estirenlerin yargılanması. Bu istek bölgede yaşayan bütün insanların istemidir.” (https://m.krdnews.net/news/rojava/dsgden-aciklama-hazirliklarimizi-tamamladik)
Gördüğümüz gibi, ABD, IŞİD’li canileri de Türkiye’nin üstüne yıkıp geçiyor.
Hem ABD’yle “Güvenli Bölge”, hem Astana Süreci bir arada yürümez!
Salıncaktasın, sallanıyorsun. Bir uçtan bir uca gidip geliyorsun…
Bir yandan ABD’yle iş tutuyorsun, Suriye’de “Güvenli Bölge” kurmaya kalkıyorsun. Yani Suriye’nin toprak bütünlüğünü bozuyorsun, parçalıyorsun.
Diğer yandan Rusya ve İran ile birlikte sürdürdüğünüz Astana Süreci’nde, ki bu konuyla ilgili en son toplantı 14-15 Eylül’de İstanbul’da gerçekleştirildi, açıkladığınız Ortak Bildiride; “Suriye’nin toprak bütünlüğüne” vurgu yapıyorsunuz.
Bu ikisi akla kara, siyahla beyaz, geceyle gündüz gibi birbirine karşıt görüşler değil mi?
Suriye’nin toprak bütünlüğü olursa, sağlanırsa (ki mutlaka sağlanacak), Suriye toprakları üzerinde başka ülkeler tarafından oluşturulmuş “Güvenli Bölge”ler olmaz! Olamaz! Olmayacak da zaten!
Suriye Halkı ve Yönetimi, topraklarını kurtaracaklar emperyalist ABD işgalcilerinden, işbirlikçilerinden ve Amerikancı Kürt Hareketi’nden. Kürt Halkıyla da kardeşçe dayanışacaklar mutlaka. ABD ve AB Emperyalistlerine karşı birlikte mücadele edecekler er ya da geç. Ve bu süreç Suriye Halklarının birliğiyle, yabancıların işgallerinin sona ermesiyle sonuçlanacak.
Bak, Astana Süreci sonucu İdlib’de kurduğunuz “Gözlem Noktaları”ndan 10’uncusu şu anda Suriye Ordusu tarafından kuşatılmış durumda. Diğerlerinin de aynı noktaya gelmesi çok uzun sürmeyecek.
Hani yüz yüze ayrıntılıca görüşecektiniz Trump’la? Ne oldu?
14 Eylül tarihli medyadaki haberlere göre, Erdoğan, Reuters ajansına verdiği röportajda, Trump’la iki hafta önce telefonla görüştüklerini ve BM toplantısı nedeniyle gideceği New York’ta da yüz yüze görüşeceklerini söyledi. Ve bu görüşmede: “(…) son dönemde yaşanan S-400 ve F-35 gerilimi de ana gündem maddelerinden olacak.
“(…)
“İki liderin buluşmasında Suriye’deki gelişmeler, PYD/YPG gibi terör örgütleriyle ortak mücadele, FETÖ elebaşının Türkiye’ye iadesi, iki ülke arasındaki ticaret hacminin 100 milyar dolara çıkarılması gibi başlıklar değerlendirilecek.”ti. (http://www.hurriyet.com.tr/gundem/sure-dolarken-new-york-bulusmasi-41332552)
Ama Trump görüşmek istemedi! Bu “kritik buluşma” gerçekleşmedi! Dolayısıyla yukarıda yazılan konular da görüşülemedi! Yani, yandı gülüm keten helva(!)
Böylece, Tayyip’in, sanki Trump’la görüşmek çok önemliymiş gibi hava atma hevesi kursağında kaldı. Yandaş medya yazarları da bu konuda söylediklerini yalayıp yutmak zorunda kaldılar…
Bu uşak psikolojisi, uşak davranışı. “Efendi”yle görüşmek, onunla fotoğraflar çekinmek, büyük başarı sayılıyor. “Asrın Lideri” olunuyor böylece…
Yazık ki ne yazık… Acı ki ne acı…
Vah zavallı Türkiye’m ki böyle yöneticilerle yönetiliyorsun.
Bir Birinci Kuvayimilliyeci Liderlere bakın, bir bunlara!
Bir Mustafa Kemal Paşa’ya bakın, bir bunlara!
Bir İsmet Paşa’ya bakın, bir bunlara!
Hiçbir benzerlikleri, ortak noktaları yok. Onlar, Zafer kazanmış liderler. Batılılardan üstünler, çünkü onları askeri olarak yenmişler. Bunlarsa zavallı, ezik, silik, kişiliksiz insanlar…
Suudi Arabistan Kralı ve Yöneticileri “Kadim Dost” öyle mi?
Tayyip, ABD’nin Washington Post Gazetesi’ne yazdığı (daha doğrusu yazdırdığı demek lazım) makalede, Suudi Gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın Suudi Yönetimince alçakça, hunharca, vahşice, insanlıkdışı bir şekilde öldürtülmesiyle ilgili olarak; “Türkiye’nin bu meseleye yaklaşımı, kurallara dayalı uluslararası düzenin kararlı bir destekçisi olmasından kaynaklanmaktadır. Bu nedenle sürecin başından itibaren Kaşıkçı cinayetinin ülkelerimiz arasında ikili bir mesele hâline getirilmesine karşı çıktık. Washington Post yazarını hunharca katleden çete ile Kral Selman bin Abdülaziz ve Suudi Arabistan halkı arasında açık ve net bir ayrım gözettik.
“Öte yandan kadim dostluğumuz, gerçekleri söylememize engel değildir. Bilakis “dost acı söyler.”
“Krallık içindeki bir gölge devlet için 15 kişilik bir suikast timi Kaşıkçı’yı öldürdü. Suudi devleti ya da Suudi halkı öldürmedi. Aksini düşünmek çok ciddi sorunlara sebep olur.” diyebilmektedir. (https://www.independentturkish.com/node/75726/haber/erdo%C4%9Fan-suudi-krall%C4%B1%C4%9F%C4%B1-i%C3%A7indeki-bir-g%C3%B6lge-devlet-i%C3%A7in-15-ki%C5%9Filik-bir-suikast-timi)
“Kadim dost” öyle mi?..
Tam da Birinci Kuvayimilliye Kahramanı İsmet İnönü Paşa’yı hatırlamanın zamanı:
“Hadi canım sen de!”
O Suudi Kralları ki, Osmanlı’nın Tarih sahnesinden silinmesiyle sonuçlanan Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı sırasında, yüzlerce yıl birlikte yaşadıkları Türk Ordusu’nu, Türk askerlerini, özellikle İngiliz Emperyalizminin aşağılık petrol çıkarları için satıp geçtiler. En sinsi, en vahşi bir biçimde katlettiler askerlerimizi. Çıkarlarının Türk ve Arap Halkının birlikte Emperyalistlere karşı savaşmaktan geçtiğini görmediler. Görmek istemediler.
Ulusal Bağımsızlığı savunmak başka bir şey, emperyalistlerin çıkarlarının savunucusu, bekçi köpeği olmak başka bir şeydir. Ve Suudi Kralları bekçi köpekliğini tercih ettiler. Hâlâ da etmeye devam ediyorlar.
Onlar, ulusal zenginlikleri olan petrolü, önce İngiliz Emperyalistlerine, sonra da ABD Emperyalistlerine yeyim ettiler, peşkeş çektiler. Onların kara altın petrol sayesinde dünyayı yağmalamalarına uşaklık ettiler. Kârlarına kâr katmalarına sebep oldular.
O Suudi Kralı ve Hanedanlığı ki, şu anda bile, Doğu Akdeniz’deki petrol ve doğalgaz arama süreçlerinde açıktan, yekten Rumlarla birlikte davranıyorlar 12 Eylül tarihli habere göre:
“Suudi Arabistan’dan skandal Türkiye açıklaması
“Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarından Türkiye’yi dışlamak amacıyla İsrail ve Mısır’la işbirliğine giren Kıbrıs Rum kesimine bir destek de Suudi Arabistan’dan geldi.
“Suudi Arabistan tarihte ilk kez Dışişleri Bakanı İbrahim bin Abdülaziz’i Rum yönetimine gönderdi ve ayrıca daimi bir büyükelçi atadı. Bu arada aynı gün, Mısır Savunma Bakanı da Rum yönetimine gelerek askeri işbirliği görüşmelerine başladı.” (https://www.gundemkibris.com/kibris/suudi-arabistan-dan-skandal-turkiye-aciklamasi-h281553.html)
Suudiler bir de ne yaptılar düşmanlıklarının göstergesi olarak?
Temmuz ve Ağustos aylarında toplam 158 Türk TIR’ını limanlarında günlerce beklettiler.
Suudi Hanedanlığının Türk düşmanlığı o raddededir ki, Türk Kahvesi denilince, geri çevirip içmiyorlar.
9 Mayıs tarihli haber de bunu anlatıyor:
“Suudi Prens, Türk malı olduğunu öğrenince Türk kahvesini geri çevirdi
“Suudi Arabistan’da Riyad Valisi Prens Faysal bin Bandar bin Abdülaziz, Türk malı olduğunu öğrenince kendisine ikram edilen kahveyi içmeyi reddetti.
“Bin Abdülaziz’in kahveyi reddetme görüntüsü Twitter’da Prens Abdullah bin Sultan Suud tarafından paylaşıldı.
“(…)
“Video, Türk ürünlerine boykot çağrısıyla paylaşıldı.
“Prens Abdullah bin Sultan Suud, “Bugün, bir Suudi vatandaşı olarak Türkiye bize yönelik politikasını değiştirmediği sürece Türkiye’de üretilen, hatta Türk gümrüklerinden geçmiş tüm ürünleri boykot edeceğimi ilan ediyorum. Ne bizim, ne de hükümetimizin onlara ve ürünlerine ihtiyacı var” dedi.” (https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-48214314)
İşte, hem kahvemizi bile içmiyor hem de Türk ürünlerini boykot ediyorlar. Yani ortada tesadüfî bir durum yok. Bir sürekli tutum alma hali var.
Sadece Cemal Kaşıkçı cinayetinin Türkiye’de işletilmesi, gerçekleştirilmesi bile Suudi Hanedanlığının Türk düşmanlığını başka bir örneğe, olaya ihtiyaç bırakmayacak kadar açık bir şekilde kanıtlamaktadır.
Ki, bütün bunların üstünde ve ötesinde 2015 yılında ABD’de İsrail’le imzaladıkları 7 maddelik bir gizli planda anlaşmışlardır.
Nedir bu anlaşmanın önemi derseniz, şudur:
“(…) İran’ın bertaraf edilmesi amacı ile son 17 ayda değişik ülkelerde 5 kez görüşmüşler. Bu gizli görüşmelerde sözde Ortadoğu barışına yönelik 7 maddelik bir planda anlaşmışlar. Bu 7 maddeden biri ise Türkiye’den de toprak koparılarak kurulması öngörülen büyük Kürdistan’ın kurulmasıydı.” (http://ankaenstitusu.com/barzaninin-s-arabistan-ve-turkiye-ziyareti-ne-anlama-geliyor/)
Kim örgütlemiş bunu?
“Suudi Generalle İsrailli yetkilinin ortak konferans düzenlemesini organize eden, CIA’nın üç çekirdek örgütünden biri olan CFR-Dış İlişkiler Konseyi’dir. Demek ki CIA da doğrudan işin içinde. Daha açığı; bunları oynatan CIA. Hani “üst akıl” denir ya; işte o…
“Hatırlanacaktır; daha öncesinde de (2007’de) otelde Kraliyet forsu ve aksesuarlarıyla donattığı odasına davet edip görüşmüştü, Kraliçe’nin Gül’ü ve Morton Abromowitz’in devşirmesi Kaçak Saraylı Tayyip’le.
“Bilinmektedir, sanırız; bu şerefsiz Suudiler Mustafa Kemal’e de onulmaz biçimde düşman oldukları için, protokol kuralı olmasına rağmen Anıtkabir’e gitmezler.
“300 yıllık tarihi Osmanlı Kışlası Ecyad’ı yıktırıp, yok ederler, yerine lüks otel yaparlar. Zengin hacıları Kâbe manzaralı bu otellerinde ağırlarlar. Tabiî fahiş ücretle…
“Yani bunlar, Arabistan’daki Osmanlı’nın izini tozunu silip yok etmişlerdir. Böylesine Türklere düşmandırlar…” (https://www.hkp.org.tr/uc-lawrence/)
Kısacası Suudi Hanedanlığı, Tayyip’in göstermeye çalıştığı gibi, “Kadim dost” falan değildir. Aksine, “Kadim” düşmanlardır. Tarih bunu böyle yazar. Günümüzde de yukarıda aktardığımız gibi bunun örnekleri çoktur.
Sözün özü
Dardasın Tayyip! Açmaz içindesin! Kapandasın! Çıkmazdasın!
Ne yapsan ne etsen boş. Hangi yana dönsen, hangi yöne baksan senin için çıkmaz yol. Sen kendini bu hale getirdin. Sende strateji, öngörü namına bir şey olmadığı için ve Tarih denen gerçeklikten bihaber olduğun için, Büyük Batılı devletlerle atalarımın oynadığı gibi oynarım, diye düşündün. Ama onların sonunu görmek istemedin. Kendini onlardan daha uyanık sandın. Batılıların yüzüne gülmesini, sana iktidar vermelerini ve iktidarda tutmalarını, senin kara kaşın kara gözün için sandın. Yanıldın! Hem de fena halde yanıldın!
ABD ve AB Emperyalistleri bir kez daha istediklerini alacaklar. Olan masum halk çocuklarına oluyor, olacak. Gencecik Mehmetçikler sizin iktidar, vurgun, talan, yağma hırsınız yüzünden göçüp gidecekler. Ancak onca masum kanı boşa akar mı?
Akmayacak! Gün gelecek, devran dönecek bu işlediğiniz suçların hesabını vereceksiniz bağımsız mahkemeler huzurunda ve vicdanlarının emrettiği şekilde karar veren hâkimler önünde. Ve çelik bilezikle tanışacaksınız!
Kaçışınız yok bundan!