Ve sonuç: Ceren Damar Şenel katledildi!
Prof. Dr. Özler Çakır
2019’un daha ilk günlerinde, ülkemizin gündemine yerleşen Ceren Damar Şenel’in katlediliş haberi ile yüreklerimiz bir kez daha dağlandı. Ceren Damar Şenel, akademik kariyerinin daha başlangıcında olan gencecik bir hukuk fakültesi araştırma görevlisiydi. Üniversitedeki odasında, hukuk fakültesi 4. Sınıfta okuyan öğrencisi tarafından katledilerek yaşamdan koparıldı. Ancak bu katliam asla bir tesadüf değildir.
Bu katliam; 1950’lerle birlikte ülkemizin ekonomisinin, dolayısıyla da eğitim sistemimizin yeniden ABD-AB Emperyalizminin boyunduruğu altına girmesinin bir sonucudur.
Bu katliam; ABD Emperyalizminin “Bizim Oğlanlarına” yaptırılan 12 Eylül Faşist Cuntasının yağlı ilmeğinin, 27 Mayıs Politik Devrimi’nin ürünü olan 1961 Anayasası’yla özerk, demokratik, bilimsel kurumlar olmaları anayasal güvence altına alınmış olan üniversitelerin boğazına YÖK yasası olarak geçirilmesinin bir sonucudur.
Bu katliam; YÖK yasasıyla birlikte üniversitelerin kast sisteminin yerleştiği, biat kültürünün geliştiği, dolayısıyla da bilimsel niteliklerinin hızla gerilediği kurumlar haline dönüşmesinin bir sonucudur.
Bu katliam; bilimin paylaşılan değil, alınıp satılan ticari bir mal haline getirilmesinin; bilimselliğin ölçütünün halkın, insanlığın yararına olmaktan çıkıp, Parababalarına ve onların kârlarına hizmet etme ölçüsü haline gelmesinin bir sonucudur.
Kısacası bu katliam, üniversitelerin akademik özerkliklerinin tümden ortadan kaldırılmasının ve birer “Holding üniversite”ye dönüştürülmüş olmasının; üniversiteyi ticarethane, öğrenciyi de müşteri yapan politikanın bir sonucudur.
Bu katliam; bilim insanlığı onurunu küçükburjuva kariyerizm hastalığının teslim almasının bir sonucudur. Bu hastalığın akademisyenlere Sokrates’in, Bruno’nun, Galilei’nin, İskenderiyeli Hypatia’nın yaşamlarında simgeleşen bilimsel ahlâk ve onuru unutturmasının acı sonucudur.
Bu katliam; üniversitenin kendi “yeniden üretim”inin temelini oluşturan araştırma görevlilerinin, yürürlükte olan 50/d maddesi ile esnek ve iş güvencesiz çalışma koşullarına mahkûm edilerek, ‘mevsimlik işçiler’ konumuna getirilmesinin bir sonucudur.
Bu katliam; AB-D Emperyalistlerinin “Yeşil Kuşak”, “Ilımlı İslam” projelerinin hayat bulması için iktidara getirilen AKP’nin, eğitimin “uzak hedef”i olarak belirlediği “Dindar ve Kindar” nesil yetiştirme projesinin; 17 yıldır bu proje yoluyla okulöncesinden üniversitelere tüm eğitim kurumlarımızda insanı insan olmaktan çıkarmaya yönelik olarak gerçekleştirilenlerin başarılı olmasının bir sonucudur.
Uygulamaya konulan programlar yoluyla ahlâki değerler bakımından sevmeyi, yardımlaşmayı, paylaşmayı, merhameti, dürüstlüğü, namusluluğu değil; şiddeti, bencilliği, sahtekârlığı, hilekârlığı, çıkarcılığı benimseyen ve uygulayan; eğitim yoluyla meczuplaştırılmış caniler yetiştirmenin bir sonucudur.
Bu katliam; üniversitelerimizde bilimsel eğitimin esasları yerine “CIA İslamı”nın esaslarının geçmesinin; üniversitelerdeki bu Ortaçağcı uygulamalara boyun eğmeyen devrimci, ilerici, Mustafa Kemal’ci, namuslu, bilime inanan, laik, vatansever üniversite çalışanlarına uygulanan baskılara, hukuksuzluklara ve haksızlıklara, üniversite içindeki çoğunluğun sessiz kalışının bir sonucudur.
Ve bu katliam; aslında çoğunluk olmamıza karşın alabildiğine örgütsüz, alabildiğine dağınık olmamızın bir sonucudur.
Ve Tarih bize devrimci önderlerin temel şiarını bir kez, bir kez daha hatırlatıyor ve söyletiyor:
Örgütsüz Halk Köle Halktır, Örgütlü Halk Yenilmez!